04.01.2010-pzt.
Hürriyet’te Ertuğrul Özkök’ün koltuğunu bırakması, Aydın Doğan’ın köşesine çekildiğini ilan etmesi, Türkiye medya tarihi açısından bir kilometre taşı sayılmalı. Bu istifalar, çevresi bir süredir T.Erdoğan tarafından vergi toplarıyla kuşatılan Doğan Medya’da bir biat hazırlığıdır. Oysa çok kısa süre önce Aydın Doğan, “Bizim kültürümüzde biat yok!” diyordu.
Son 30 yılda , yani 24 Ocak+12 Eylül darbesiyle başlayan süreçte, medya, icraata geçen neo-liberal faşizmi kamufle eden ipek şal, kitleleri apolitikleştiren yalan değirmeni oldu. Medya hızla ticarileştirilip üstünden para kazanıldı. Ama daha çok da medyayı iktidarlara, gereğinde rakip sermayedarlara karşı silah olarak kullanıp üstünden rant sağlama ve politika dikte etme çabaları arttı . Otuz uzun yılı bu köşede özetleyemem. Merak edenler, 2003’te İletişim Yayınları’ndan çıkan Filler ve Çimenler: Medya ve Finans Sektöründe Doğan/Anti-Doğan Savaşı kitabımı okuyabilirler. Yine de belli satırbaşları vermeye çalışayım.
***
Medyanın yükselme devri, sermaye birikimini dışa açılarak sürdürme derdindeki burjuvazinin, 12 Eylül’e medya üstünden de destek verdiği, devamında Özal’ı yücelttiği dönemdir. Dış kaynakla başlayan büyüme, reklam pastasını da, medya kazancını da büyüttü. Özal’ın, iktidar edebilmek için medyaya uzattığı teşvik, kredi, arsa tahsisi biçimindeki havuçlara tenezzül ile yozlaşma arttı. Aydın Doğan ve Dinç Bilgin, medya endüstrisinin iki önemli patronu olarak sivrilirken Ertuğrul Özkök ile Zafer Mutlu, reislerin sağ kolları olarak sahne aldılar. Sonradan bir sürü küçük Özkökler ve küçük Mutlular da türedi elbette..
***
1990’ların başında özel televizyonculuğa geçişle birlikte, medyanın gelişme devri de başladı. Medya endüstrisi, finans-sanayi ile bütünleşmiş komplekslere dönüştü. Özellikle zayıf koalisyon hükümetlerini desteklemenin karşılığı, bir dizi rant olarak Ankara’dan kapıldı. Doğan’ın hissesine Dışbank, Petrol Ofisi, Hilton Oteli, devlet bankalarından ucuz krediler vb. düşerken Dinç Bilgin pek becerikli çıkamadı.Özelleştirmeden aldığı Etibank’ı hortumladığı için hapislere düştü. Başta, sağ kolu Zafer Mutlu olmak üzere, dost bildikleri de, Doğan’ın desteğiyle Vatan’ı kurarak, Bilgin’i terk ettiler.
Merkez medya gelişip büyürken , çürüme ve çürütme süreçleri de iç içe geçti. Bu dönemde Ertuğrul Özkök’ün dinlemeye takılan ANAP’lı bakan Güneş Taner ile teşvik pazarlığı, medya tetikçiliğinin en önemli belgelerindendir. Uzanların, Asil Nadirlerin parlayıp söndükleri bu dönem, medya etiği adına, haber alma hakkı adına, gazeteci hakları adına ne varsa, her şeyin de ırzına geçildiği bir dönem oldu. Medyanın bu kadar ticarileştiği, silah-şantaj aracı olarak kullanıldığı, sendika düşmanı kesildiği; editörlerin, köşe yazarlarının bu kadar silahşörleş(tiril)diği; bu oyunun bir parçası olmak istemeyenlerin de bu kadar itilip kakılıp dışlandığı bir dönem olmadı.
Doğan ile Bilgin, egemenlik için itişirken, züccaciye dükkanını girmiş filler misali, hem kendilerine hem topluma büyük zarar verdiler. Dinç Bilgin’i iyice saf dışı bırakıp medyanın tek hakimi olma ihtirasındaki Doğan’ın bu hevesi, arkadan gelen neoliberal-muhafazakar AKP iktidarının taş koyması ile, kursağında kaldı.
***
Şimdi, AKP iktidarı ile birlikte, “Merkez medyada” gerileme devrindeyiz artık... Bilgin sahneden silindi ama Sabah-ATV, ne Doğan’a ne de kenardan yanaşan Ciner’e kaldı. T.Erdoğan,onu, damadının yönettiği Çalık Holding’in patronajına sokarak kontrolüne aldı. Dahası; yeni medyalarla ,TRT, AA kontrolü ile yandaş medyasını inşa etti, şimdi de Doğan’ı, daha da küçülmeye zorluyor. Ertuğrul Özkök’ü istifa ettiren , Aydın Doğan’ı köşesine çekilmeye iten baskı, diğer medya yatırımı olanlara, Ciner, Doğuş, Karamehmet’e ve oradaki küçük Özköklere de gözdağı aynı zamanda.
Açık olan bir şey var; Bu kadar ticarileşip, araçsallaşmış medya, kitleler nezdinde ciddi güven kaybına uğramış durumda. Aynı güven kaybı, neoliberal-gerici kesimin TV kanalları, kapılara bırakılan gazeteleri için de geçerli. Kendi iktidarları uğruna, toplumun tarafsız haber alma, farklı yorumlara ulaşma hakkını gasp edenlere, daha da ileri giderek ellerindeki sermaye ve teknolojiyle toplumu gütme, yanlış yönlendirme çabasında olanlara, öteden beri duyulan inançsızlık ve öfke daha da büyüyor. Bu tepki, yavaş da olsa, dipten geliyor, sokağa yansıyor. Nerede mi? Gözü olan görür, kulağı olan duyar…