Mustafa Sönmez
22.01.2010
Küresel kapitalizmin yakın geleceği ile ilgili iç ferahlatıcı haber bekleyenler, bir türlü “oh!” çekemiyorlar. Çünkü, bugüne kadar küresel krize çözüm adı altında, ulus devletlerin kendi sermaye sınıfları için bütçeden, bol keseden yaptıkları kurtarma operasyonları istenen sonucu vermiş değil. Trilyonlarca doları bulan kurtarma paketlerine rağmen, arzulanan “finansal mimariyi inşa etmek” henüz söz konusu olmadığı gibi, sistemin yeni balonlar üreterek artçı depremlerle sonuçlanması an meselesi. Dubai, Japonya örneklerinde olduğu gibi, gecikmiş mayın patlamaları, “Turpun büyüğü yoksa heybede mi?” sorusunu sordurtuyor. IMF, yeni kaynaklar ve yetkilerle güçlendirildi.Yaptığı kaynak enjeksiyonları ile at başı yürüyen ulusal devletlerin kurtarma operasyonları, başka cephelerde, başka çatlaklara yol açtı. Şimdi bütün dünyanın başı, açık bütçeler ve tırmanan kamu borç stokları ile dertte. Şimdi bir de devletler mali kriz yaşıyor. Faizlerde tırmanma , enflasyon korkusu gündemde.
***
IMF, Başkanı Dominique Strauss-Kahn, Hong-Kong’da düzenlenen Asya Finans Forumu’nda yaptığı konuşmada, teşvik paketlerinin çok erken geri çekilmesi halinde çift dipli gerileme riski olduğundan söz etti yine. “Reformlara ve politik iradeye ihtiyacımız var” diyen Kahn, aşılamayan krizin yeni politik iklimlere geçişi de zorunlu kıldığını da ifade etmiş oluyor. Bu politik iklim değişikliğinin zımnen anti-sendikal, anti-emek muhtevada olacağından kimsenin şüphesi olmasın. Beylik laf haline gelen “çıkış stratejisi”, ulus devletleri muhatap alıyor. IMF, iyileşmeden emin değilsen, “çıkma!” yani devlet desteğini azaltma, gerekiyorsa yeni paketler aç, diyor . İyi de, IMF’ye sormazlar mı, nereden geliyor bu değirmenin suyu? Daha ne kadar bütçe açığı, ne kadar borç stoku? Bu açık neyle daraltılacak, vergi kimden alınacak, harcama kimden kesilecek ? İşte ortaya kocaman “sınıfsal” bir sorun geliyor. Tam da burada, yani açıklar büyütülüp vergi-harcama üstünden sermaye ayakta tutulmaya çalışılırken kabak çalışan sınıfın başına patlıyor. İşler kaybediliyor, ücretler geriliyor, güvenceler kaldırılıyor, sosyal devlet ilga edilince bir dizi sosyal,ekonomik hak da “badem oluyor”…İşte IMF’nin reform ve politik irade ihtiyacı, burada çalışan sınıfın sahne almasını kaçınılmaz kılıyor ve havaya genel grev kokusu buradan yayılıyor…
***
2009’un sancılarını biriktirerek 2010’a taşıyan Türkiye kapitalizminin ise başı iyice dertte. “Yükselen Avrupa”nın yüzde 6 ile en fazla küçülen ekonomisi, neoliberal gerici iktidarın adım adım ördüğü korku imparatorluğu ile krizi en derinden yaşamasına karşın, tepkisini gösteremedi. Çalışanlar ve işsizler, örgütsüz ve dağınıktı, korkak ve ümitsizdiler. Tekil çıkışların dışında ,ihtiyaç duyulan bir emek cephesini oluşturamadılar. Bu basiretsizlik 2009’un ikinci yarısında kırılmaya başladı. İşçi, memur eylemlerini, şimdi tütün işçilerinin destansı direnişi toparlamaya, büyütmeye başladı.
***
Açık olan bir şey var. Küresel kriz öncesi zaten kırılgan olan AKP yönetiminin ekonomi politikası, 2010’da da zor dikiş tutar. Küresel krizden, sıcak para çekilişi ve dış pazar kaybı yoluyla etkilenen Türkiye kapitalizmi, yeniden sıcak para girişleri olsa da, özellikle AB kaynaklı dış pazar kaybı karşısında eli kolu bağlı ve derin bir “devletin mali krizini” yaşıyor, yaşayacak. Bütçe açığı, Sosyal Güvenlik Kurumu açıkları, belediye açıkları, “yeniden hortlamış “3 kara delik”. 1990’lı yıllarda bunlara bir de KİT açıkları ve tarım kooperatif açıkları eklenirdi. KİT’leri un ufak ettikleri için, tarım desteklerini de berhava ettikleri için bu iki “kara delik” yok gibi, ama diğer 3’ü, AKP’nin başını çok ağrıtacak. IMF anlaşması ile taze para girişi sağlasalar bile, bu açıkları daraltmak için çalışanların, tüketicilerin ümüğünü sıkmak zorundalar. Tütün işçisine bu kadar zulüm bundan. Sağlık emekçilerine, eczacılara, hastalara yüklenme bundan. Doğalgaza, otobüse, metroya zam bundan. Kölelik yasalarına dönüş niyetleri bundan. Bu saldırganlıktan geri dönemezler. Bu krizi, çalışan-çalışamayan sınıfa yüklemeden yönetemezler. Bu bir kavgaya davettir aslında. Çalışanlara, “davetleri kabulümüzdür” diyerek sokağa çıkmak ve oradan geri dönmemekten başka yapacak bir seçenek kalmıyor.
Sabırlı,inançlı,akıllı,meşru, giderek büyüyen ve dallanıp budaklanan bir emek örgütlenmesi ile bu saldırıya karşı koymak, pabucu, bırakın pahalıya satmak, AKP’ye, arkasındaki sermayeye pabuç bırakmamak için elbirliği, güç birliği gerekiyor.
Havada genel grev kokusu var!...