Sayfalar

10 Nisan 2001 Salı

Düşük Enflasyon İçin Düşük İç Talep

Sağlık, hem 2000 yılında, hem de Ocak ayında; fiyatlarını en çok artıran sektör oldu. İlaç firmaları ve özel hastanelerinin insan sağlığı üstünde insafsız bir spekülasyon yaptıkları gözler önünde.

10 Nisan 2001, Salı

Türkiye, IMF desteğinde sürdürülen enflasyonu indirme uğraşında 14 ayı geride bıraktı. 2000 yılının son çeyreğinde yaşanan Kasım krizi, 2001 yılı enflasyonu için önemli bir belirleyici.

Yılın ikinci yarısında başlayan iç talep daralması , Kasım ayında gerçekleşen sıcak para kaçışı ve yükselen kredi faizleriyle ivme kazandı. Firmalar bu konjonktüre yüksek mamul mal ve hammadde stoklarıyla girdi.

Özellikle imalat sanayi firmalarının 2001 yılı fiyatlama davranışlarının önceki yıllara göre terbiye olması beklenebilir.

Kur sepeti değişim oranının gittikçe yavaşlaması, ABD dolarının euro karşısında 2000 başlarındaki hızını kaybetmiş olması , yükselen faizler sonucu artan tasarruf eğilimi, ücretlerin baskı altına alınması, işyerlerinin yerli-yersiz tensikatlara giderek personel çıkarmaları, böylece maliyetlerini azaltma yoluna gitmeleri de 2001 yılı enflasyon beklentilerini etkileyecek gelişmeler.

Alt sektörlerdeki tablonun anlattığı

Enflasyonla ilgili beklentiler konusunda rakamlara bakalım:

TÜFE (Tüketici Fiyatları Endeksi) bazında 1990-2000 yılları Ocak aylarında gerçekleşen enflasyon oranları ortalama yüzde 6 iken; 2001 yılı Ocak ayı enflasyonu 2,5 olarak gerçekleşti. Yıllık enflasyon 35,9 düzeyine geriledi.

Bu, 2000 için hedeflenen yüzde 25'lik enflasyonun bir hayli üstünde bir gerçekleşme olarak, program icracılarını sevindiren bir sonuç.

TEFE (Toptan Eşya Fiyatları Endeksi) bazında da Ocak enflasyonu 1990-2000 yılları arasında ortalama yüzde 6,4 iken 2001 yılı Ocak ayında yüzde 2,3'e geriledi, yıllık enflasyon ise yüzde 28,3 olarak gerçekleşti.

Alt ana kalemler itibariyle TÜFE incelendiğinde, mevsimsel koşullara göre görece yüksek çıkması beklenen gıda-içki-tütün sektörü fiyatları ortalama artışın da altında yüzde 1,5 olarak gerçekleşti.

Tarım fiyatlarının baskı altında tutulması , destekleme politikalarının sıkılaştırılması , gıda sektöründe maliyetlere ve fiyatlara da etki ediyor. Öte yandan, özellikle hipermarketlerin yaygınlaşmasıyla beraber artan rekabet, küçük esnafın fiyatlama davranışlarını da etkiliyor.

Hipermarketlerin yürüttüğü yıkıcı dampingin fiyatları aşağı çekmesinin geçici mi, kalıcı mı olduğunu zaman gösterecek.

Mevsimsel olarak negatif enflasyon oranlarının gerçekleştiği Ocak ayında, giyim sektöründeki fiyat düşüşleri tarihsel olarak rekor düzeyde.

İç ve dış talepteki durgunluk ve hava koşullarının elverişli olması ve yoğun rekabet, giyim sektöründe stoklarının çok daha önce eritilmesini gerekli kıldı. Bu gelişmeler giyim ve ayakkabı sektörü fiyatlarının sırasıyla yüzde 4,1 ve yüzde 1,5 oranlarında gerilemesi ile sonuçlandı.

Enflasyonun düşmesiyle beraber firmaların stoklama davranışlarının fiyatlama davranışlarında daha da belirgin rol oynadığı gözleniyor. .

Konut kurtarıyor mu?
Konut sektörüne yönelik olarak 2000 yılı Şubat ayında çıkarılan yasa ile yeni kontratlarda kira artışlarının enflasyon hedeflerinin ötesinde olamayacağı hükmü getirilmişti.

Enflasyonla mücadele programının heterodoks unsurlarından olan bu karar, 2000 yılında enflasyonun düşürülmesinde etkili olmuş olabilir.

Enflasyonun yüzde 68,8'den, 29 puanlık bir gerilemeyle, yüzde 39 olurken bunun 11 puanı konut sektöründeki fiyat gerilemesinden kaynaklanmış görünüyor.

Ocak ayında gerçekleşen yüzde 2,5 oranında gerçekleşen kira artışı , 1995-2000 yılları arası ortalama kira artışı olan yüzde 6,9 oranı ile kıyaslandığında, heterodoks önlemin amacına ulaştığı söylenebilir.

2001 yılında hemen hemen tüm kira kontratların yenileneceği ve artışın yüzde 10'da tutulacağı düşünüldüğünde, enflasyon düşüşüne konut sektörü katkısının geçen yıldan daha fazla olacağı söylenebilir.

Geriye endekslemenin yoğun olarak gözlendiği ve fiyatların sektörün oligopol kuruluşları tarafından belirlendiği TÜFE çerçevesinde; iki alt sektörün fiyatlama davranışına yakından bakmak gerekirse şunlar söylenebilir:

Fiyat artışlarını genel TÜFE artışı üzerinde gerçekleştiren bu sektörlerden eğitim sektörü , 2000 yılında programa uyum sağlayarak fiyatlarını hedeflenen enflasyon oranında artırma yolunu seçti.

Sağlık sektörü: Spekülatif fiyatlamalar

Bunun yanısıra sağlık sektörü ise, TÜFE çerçevesinde, hem 2000 yılında, hem de Ocak ayında fiyatlarını en çok artıran sektör oldu. Bu sektörde ilaç firmalarının ve özel hastanelerinin insan sağlığı üstünde insafsız bir spekülasyon yaptıkları gözler önünde ve Rekabet Kurulu bu sektördeki spekülatif fiyatlamaları güya izliyor ...

Tekelci-oligopolcü piyasa yapısına sahip dayanıklı tüketim malları sektöründe , Ocak ayı fiyat artışı yüzde 1,8 oldu.

1990-2000 yılları arası Ocak ayı ortalama fiyat artışının yüzde 7,5 olduğu dikkate alındığında, 2001 yılı Ocak ayında gelinen noktanın, firmaların elindeki stokların büyüklüğü ve iç talep daralmasının boyutunu göstermesi açısından dikkat çekici olduğu söylenebilir.

TEFE'nin alt kalemleri incelendiğinde ise, özellikle özel imalat sanayi fiyatlarının durumu mercek altına alınmalı.

Her Ocak ayında yüksek fiyat artışı gerçekleştiren imalat sektörünün fiyat artışı 2001 yılı Ocak ayında yüzde 1,7'de kaldı.

Mevsimsellikten arındırıldığında, özel imalat sanayi fiyat artış hızı 2001 yılı Ocak ayında yüzde 1'e geriledi .

Enflasyonun çekirdeğindeki kırılmanın ilk işaretleri Ocak ayında alınmış görünüyor. Gerçekleşen enflasyon:

* Bu sektörün fiyatlama davranışında baskın olarak görülen maliyet yönlü fiyat ayarlamalarının zayıfladığını,

* İç talep daralmasının fiyat artışlarında daha etkin bir rol oynamaya başladığını,
gösteren ilk sinyalleri olarak alınabilir.

ABD dolarınının Euro karşısında zayıflaması da imalat sektörünün fiyatlama davranışını olumlu yönde etkilemiş olabilir.

İç talebi daha da sıkmak...

Önümüzdeki günlerde, iç talebi daraltacak bütün önlemlere sıkı sıkıya sarılarak enflasyon hedeflerine ulaşılmaya çalışılacak.

Talep daralması;

* Taban fiyatlarının baskı altına alınarak kırsal kesimin yoksullaştırılması,

* Toplu sözleşmelerin baskı altına alınarak örgütlü işçi kesiminin yoksullaştırılması,

* Kamusal harcamaların azaltılarak dolaylı gelirlerin budanması,

* Küçük ve orta firmaların, birçok sanayi ve finans firmasının tasfiyesiyle,
sonuçlanacak önlemlerle olacak.

Enflasyonu düşürmek için iç talebi daraltmak gerekiyorsa, talebi kısılacak kesimin ille de ve sadece dar gelirli kesim olması gerekmiyor.

Tekelci kârlarla, spekülatörlerle , rant gelirleriyle savaşarak da varlıklı kesimlerin kışkırttığı talep azaltılabilir.

Hazine'nin ihtiyaç duyduğu vergi gelirleri, varlıklı kesimın hakkıyla vergilendirilmesiyle sağlanırsa , bu da iç talebi kısmaya ve enflasyonu düşürmeye hizmet eder.

Ama bunu yapacak siyasi irade nerede?..Abalıya vurmak daha kolay çünkü....

http://www.bianet.org/bianet/bianet/768-dusuk-enflasyon-icin-dusuk-ic-talep

Rantiyeler Bir Kez Daha Galip

Sıcak para giriş çıkışlarıyla soluk alan ekonomide, her sıcak para çıkışı ya da çıkış tehdidinin yol açtığı yangın; ancak yüksek faiz ödenerek söndürülmeye çalışılıyor.

10 Nisan 2001, Salı
Çankaya zirvesindeki hesaplaşmanın ardından yaşanan ekonomik kaos, inmesi umud edilen faizleri tekrar yukarı çekerken; mitolojideki Sysipus'un kayası gibi, Kasım 2000'deki krizden aldığı yarayı sarmaya çabalayan istikrar programı yeniden önemli bir gerileme gösterdi.

Kuşkusuz, tepeye çıkarılmaya çalışılan kayanın aşağıya yuvarlanmasıyla uğranılan kayıp, tüm toplumun kaybı değil . Bu süreçten yine rantiyeler, büyük kazanç sağlarken; kayba uğrayanlar, dar gelirli toplum kesimleri, işsizler...

Türkiye kapitalizmi, özü 1989'daki finansal serbestleşmeye uzanan bir zaafiyete sahip.

Sıcak Para Yangınını Yüksek Faizle Söndürmek
Sıcak para giriş çıkışlarıyla soluk alan
ekonomide, her sıcak para çıkışı ya da çıkış tehdidinin yol açtığı yangın ; ancak yüksek faiz ödenerek söndürülmeye çalışılıyor. 19 şubat krizinde de aynı şey oldu.

Bir gün sonrasında Hazine'nin büyük ödemelerinin olduğunu bilen finans sektörü, Çankaya'daki kavgayı duyunca, dövize meyletti ve Merkez Bankası'ndan büyük talepleri oldu. MB ve Hazine, IMF patronlarının bizzat yönettikleri borç ihalesinde; yüksek faizler vererek ateşin bacayı sarmasını güya önlediler.

Hazine 1999 yılında yıl boyu ortalama yüzde 109.5 faiz ile borçlanırken istikrar programı sayesinde 2000 yılında yıl boyu ortalama borçlanma faizi yüzde 38.1'e düşmüştü . Ama Kasım 2000'deki kriz, Hazine faizini ocak ayında yüzde 64.9'a çıkardı.

20 şubat'ta Hazine'nin yüzde 60'ın altında faiz ile 12 ay vadeli bono satması beklenirken, Hazine 1 ay vadeli bonoyu yüzde 144.2 faiz ile satabildi.

Vergiler Rantiyeye
Hazine'nin 28 milyar doları kısa vadeli olmak üzere, toplam 110 milyar dolarlık dış borcu var.

Faizi ile birlikte iç borç yükü 50 milyar dolar dolayında. Bu borçların ana para ve faizleri vergi geliriyle ödeniyor.

* Toplam vergi ödemelerinden faize giden pay 1999 yılında yüzde 71 idi.

*2000 yılında yüzde 88 oldu.

* İstikrar tedbiri uygulaması sonucu 2001 yılında Hazine'nin yıl boyu ortalama yüzde 20 faiz ile borçlanabileceği ve bunun sonucu faizin toplam vergi içindeki payının yüzde 52'ye gerileyeceği umuluyordu.

* Ancak Kasım 2000 krizi ile yüzde 38.3'ten yüzde 64.9'a tırmanan faizin, 20 şubat ihalesinde de gerilemesi beklenirken siyasi kriz , Hazine faizini 20 şubat'ta yüzde 144.2'ye tırmandırdı.

İzleyen gün, Merkez Bankası'nın IMF direktifiyle "net iç varlıklar"da sıkı durması ile beraber faizlerdeki tırmanma sürdü. Özellikle kamu bankalarından kaynaklanan likidite krizi , sistemin ödemeler trafiğini allak bullak etti ve faizler yükselmeye devam etti.

Bütün bu yaşananlar, programa olan güveni sarsarken , para otoriteleri ancak yüksek faiz aracıyla sistemi ayakta tutmaya çalışıyorlar. Oysa bu programın başlangıç argümanı, ekonomiyi yüksek faiz tutsaklığından kurtarmaktı.

Faiz Tuzağı ya da Rantiyelerin Günü
Az gittik uz gittik, yine yüksek faiz tuzağına düştük, gün yine rantiyelerin günü oldu. Bütçeden faize ayrılan paylar yine aldı başını gitti.

Ağır vergilerle kapatılmaya çalışılan bütçe açıklarının ; rantiyelere akan faizlerle yeniden yükselmesi gerçeği ile karşı karşıyayız.

Ya da bütçeden rantiyenin aldığı pay yine yükseliyor, buna karşılık memur maaşı, kamu yatırımı, eğitim, sağlık harcaması için harcanabilecek paralar azalıyor.

Artık taban fiyatları daha çok kısılacak , sosyal devlet iyice yok olacak, yerel yönetimler kaynaksız kalacak .

Bu yüksek faiz ateşinin reel ekonomiyi küle çevirmesi , insanları işlerinden etmesi, işsizlerin iş umudunu bir başka bahara atması ise ayrı bir yıkım.

http://www.bianet.org/bianet/bianet/882-rantiyeler-bir-kez-daha-galip