Türkiye’nin en yakıcı iki sorunu, işsizlik ve bölgesel uçurum…Bu sorunlara çözüm üretmek bir yana, sadece seyirci kalınması, bir dizi ekonomik, politik, sosyal çöküşü de beraberinde getiriyor. Resmi işsiz sayısı 3,5 milyonu geçti, sayılmayan işsizlerle beraber 6,3 milyonu buldu. Bu, yüzde 22 işsizlik demek…
15-24 yaş grubunda olan işsiz genç sayısı 1 milyon 165 bin…Kentlerde iş arayan kadın sayısı 1 milyonun üstünde.…
Bir de “Kürt sorunu”nun en önemli ayağını oluşturan bölgesel uçurum var. TÜİK’in “dandik” gelir dağılımı verilerini ciddiye alsanız bile, İstanbul’daki zengin aile geliri ile Güneydoğulu yoksul aile arasındaki fark 55’e 4 yani 1’e 14... Peki gerice bölgeler için yapılan ne? Kocaman bir hiç!...GAP emziği ile bölge, yıllardır avutuluyor. Özünde Batı’nın kullandığı enerji için yapılan GAP yatırımları, Bölge için yapılmış gibi gösteriliyor. Sulama kanalları yapılıyor ama toprak reformu yok, su, ağalar için. TOKİ, kentlere inşaat yaptırıyor, ama müteahhitler zengin Kürt patronlar…Üç-on paraya yoksul Kürt işçileri güvencesiz, gece yarılarına kadar çalıştırılıyor… Yine de binlerce işsiz, binlerce yoksul, bölgede iş-aş bekliyor, umut bekliyor…
Bırakın 6 milyon işsize iş yaratmak, birkaç yüz bin kişiyi iş sahibi yapmak bile devasa yatırımlar istiyor.
Bırakın 6 milyon işsize iş yaratmak, birkaç yüz bin kişiyi iş sahibi yapmak bile devasa yatırımlar istiyor.
Özel sektör inisyatifi, yatırımları milli gelirin yüzde 20 bandının üzerine çıkaramıyor. Krizde de iyici içine kapandı, milli gelirin yüzde 17’sinin altına indi özel yatırım tutarı. Devletin yatırımlardaki payı 1980’de yüzde 40’tı, bugün yüzde 20 bile değil. O da daha çok ulaşıma, karayollarına yapılan yatırımlar . Devlet, artık yatırımcı, hele sanayici hiç değil, pek istihdam yaratmıyor, özelleştirmelerle işi olanları da direnen Tekel işçileri örneğinde olduğu gibi işsiz bırakıyor. Kayıtlı, sigortalı ücretli sayısı kabaca 9 milyon ama bunların 800 bini (belediyeler vs. dahil) kamu çalışanı. Memur statüsünde olanlar 2,3 milyon. Yani toplamda 13 milyon ücretlinin sadece 3 milyonu devlet kapısında…72 milyonluk Türkiye’de devletin işçi-memur istihdamı 3 milyonu ancak buluyor .
1980 sonrasının neoliberal faşizmi, “devlet geri, özel sektör ileri” komutu verdi. Son krizle yerle bir olan neoliberalizmin bu piyasacı, özelleşmeci amentüsüne, Özal ile birlikte uyum gösteren hükümetler, devleti geri çektikçe çektiler. Gerekli mi, doğru mu, bölgesel etkileri ne olur sorularını sormadan devlet işletmeleri satılıp savruldu. Doğu-G.Doğu’da tarım,hayvancılığı iyi-kötü ayakta utan Et Balık’lar,Süt Endüstrisi Kurumları, illerin şeker,çimento fabrikaları yok pahasına satıldı, kapatıldı, eritildi, tarım da çöktü, il ekonomileri de…
***
Açık olan bir şey var; İşsizlik azalmayacak, artacak…Doğu-G.Doğu’ya Batı’dan özel yatırım gitmeyecek, bölgesel uçurum derinleşecek…Bu durum, bırakalım politik-ideolojik mülahazaları, son derece pratik nedenlerle çok etkin bir kamu müdahaleciliğini zorunlu kılıyor. Devletin, aktif, ekonomik bir öge olarak, yeni KİT’lerle yeniden yatırımcı rol üstlenmesi gerekiyor. Azgelişmiş bölgeler için ayrı bir sosyal gelişme programı ve onları icra edecek yapılanmalar gerekiyor. Bunu, neoliberal AKP zihniyetinin yapacağını beklemek safdillik olur. CHP, iktidara aday ise, üstündeki ölü toprağını atıp, bunları açık açık topluma söyleyebilmeli. CHP’nin, 6 okunun içinde yer alan “devletçilik” ne anlam taşıyor? O ilke bugün hayata geçirilmeyecek de ne zaman geçirilecek? 2008 öncesinin neoliberal bombardımanı karşısında “devletçilik” ilkesinden utanan, hatta o oku atıp kurtulmak gerektiğini savunan birçok CHP’li bilirim … Sayın CHP’liler!...Utanmayın, kısık sesle değil, bağırarak “devletçiliği” savunun, hayata geçirin. AKP ile CHP’nin farkını en iyi ifade etmenin bir yolu da budur. Ancak bunu yaparsanız, iş-aş bekleyen halkı yanınızda bulur, gerçek açılımı yapmış olursunuz…