02.01.2010
Küresel krizin 2010’da dünyada ve Türkiye’de nereye doğru seyredeceği, krizden büyümeye geçişin mümkün olup olamayacağı sorusu, yeni yılın en beylik sorularından. Hemen belirtelim ki, Türkiye ekonomisini 2010’da ne bekliyor diye soranların öncelikle dünyayı içeren büyük fotoğraftan giderek Türkiye’nin yerini anlamaları gerekiyor.
Hemen hatırlayalım ki, derin bir küresel çöküşün ardından, geniş kapsamlı devlet müdahaleleriyle talebin desteklenmesi ve finans piyasalarındaki belirsizliğin ve sistemik riskin düşürülmesi çabası, daha önemli bir çöküş riskini şimdilik önledi. Ama bu devlet müdahalelerinin , büyük bütçe açıkları ve beraberinde önemli büyük kamu borç stoklarına yol açtığı da madalyonun diğer yüzünde yatan gerçek. 2009’un son çeyreği ile, kriz “devletin mali krizi”ne de dönüşmeye başladı. Merkez ülkelerdeki finansal kurumların krizin zehirli unsurlarından, toksik kağıtlarından ne kadar arındıkları, yapılarını ne kadar sterilize edip bünyelerini güçlendirdikleri tam anlaşılamazken, bu belirsizliğe Dubai, arkasından Güney Avrupa, şimdi de Japonya’nın kamu bütçe-borç krizleri eklenmeye başladı. 2010, Türkiye de dahil birçok ülkede bütçe açığı ve kamu borç yükünün konuşulacağı ve bu sorunlara da çözüm aranacağı bir yıl olacağa benzer.
***
Hatırlayın, Ekim 2009’da IMF, İstanbul’daki toplantısında kamuoyu ile paylaştığı “Dünya Ekonomik Görünümü, Ekim 2009 (World Economic Outlook, Oct.2009” başlıklı raporunda, 2010 için, krizden büyümeye geçiş yılı iddiasını taşıyordu. IMF, krizin yarattığı daralmanın tüm dünya için 2009’da yüzde 1,1’de kalacağını ama 2010’da bunun yerini yüzde 3,1 büyümenin alacağını öngörüyordu. Devamında, Merkez ülkelerde 2009 küçülmesinin yüzde 3,4, Avro alanı için de yüzde 4,2 olacağı öngörülmüştü. Aynı IMF, 2010 için Merkez ülkelerde büyümenin yüzde 1,3’e çıkacağını, ama Avro alanında büyümenin yüzde 0,3’te kalacağını öngörmüştü. IMF raporu, Türkiye’nin de yer aldığı “yükselen ülkeler”in Çin, Hindistan, Brezilya gibi kuyruğu dik tutan ülkeler sayesinde 2009 büyümelerinin yüzde 1,7 olacağını, ama 2010’da yüzde 5’in üstünde büyüyeceklerini öngörmüştü. Bunlar IMF’nin son “evdeki hesapları”…
***
IMF’nin 2009 öngörüsünün ve 2010 hedeflerinin ne kadar isabetli olduğu , herhalde Mart ayında yayımlanacak yeni bir “Outlook” ile test edilecek. Yine hatırlayın; IMF’nin son raporunda hep, ama hep , kamu müdahalelerinin kaçınılmazlığına ve iyileşme belirtileri ortaya çıkıncaya kadar kesilmemesi gerektiğine vurgu yapılırken bunun kamuya, neye mal olacağına, ortaya çıkacak devasa bütçe açıkları ve borç yüklerinin yaratacağı komplikasyonların ne olacağına, zinhar, değinilmiyordu.
Raporun “Yönetici Özeti(Executive Summary)” kısmına bakarsanız şöyle deniyor; “ Pek çok ülkede açıkların ve kamu borcunun halihazırda yüksek düzeylere ulaşmış olmasına rağmen, düzelme iyice belirgin hale gelene kadar canlandırıcı mali önlemlere devam edilmesi gerekiyor. Büyümeyi olumsuz etkileyebilecek risklerin gerçekleşmesi halinde, bu önlemlerin daha da yoğunlaştırılması ve mevcut planlarda öngörülenin ötesine geçmesi gerekebilir. Dolayısıyla hükümetlerin gerektiğinde yeni paketler uygulamaya hazır olması gerekiyor.” Yani, IMF, açıklara, borçlara aldırmayın, hasta yataktan kalkana kadar gerekirse yeni yardım paketleri uygulayın diyor, ama bu sırada oluşacak bütçe açığı yükü, borçların yenilenmesi için girilecek sıkıntılar , hele ki, bu operasyonların toplumsal maliyetinin kitlelere vergi, harcama kısıntısı vb. şeklinde yansımaları hiç mi hiç dert edilmiyor. IMF etmiyor, ama bunlar ülke iktidarları için büyük dert…
***
Devletin mali krizi, Türkiye için de geçerli. Türkiye’de bütçe açıkları 2009’da 60 milyar TL’yi bulduktan sonra, 2010’da, hedeflenen yüzde 3,5 büyümenin olması halinde bile 50 milyar TL’nin altına düşmeyecek. Kamunun borç stoku şimdiden 450 milyar TL’yi aşmış, 500 milyar TL’ye doğru koşuyor. Borçları çevirmek için ödenen faizin bugünkü seviyelerde seyri kolay değil. AKP iktidarının teknesi, Kürt açılımı fiyaskosu, Ordu ile, emek cephesi ile yaşadığı sürtüşmelerden dolayı hızla su alıyor. Bu dibe doğru iniş, iktidarı, sonunda IMF kapısına gitmeye de zorluyor. Bütçe-borç krizinin IMF parasıyla aşılmaya çalışılması, yükü, emeğe, alt-orta sınıfa yıkma anlamını taşıyan “bütçe mali disiplini”nin IMF komutunda sıkılaştırılması demek. Bu da 2010’u, “sokağın yılı” yapmaya yetecek bir gerekçe…