Mustafa Sönmez
23.06.2010, Çarşamba
Sevgili Cumhuriyet çınarı, 48 yıldır açık olan “Pencere”ni dün kapattın. O pencerenin ve senin adın Cumhuriyet’le özdeşleşmişti. Ömrünü Anadolu Aydınlanması adını verdiğin Atatürk ilke ve devrimlerini, Cumhuriyet değerlerini anlatmaya, aydınlatmaya verdin.
Yarım asırlık çizgini eğmedin,bükmedin. İnandığın gibi yazdın, inandığın gibi yaşadın.
Türkiye, Ziverbey Köşkü’nü, işkenceyi 12 Mart faşizmini senden öğrendi. İşkencecinle oturup konuşacak kadar çelebi bir adam olduğunu gösterdin.
Zor ekonomik koşullarda Cumhuriyet gazetemizi yaşatmak için büyük çaba gösterdin. Gazetenin bağımsızlığını koruyabilmek için Cumhuriyet Vakfı’nı kurdun. Ekonomik krizlere rağmen Cumhuriyet’i ayakları üzerinde tutmak için büyük gayret sarf ettin.
12 Mart faşizminin yaptıklarını 37 yıl sonra yine bu kez Ergenekon tezgahı ile yapmaya kalktılar. 84 yaşında 21 Mart 2008 günü sabah 04.30’da evinden alındın. Bu cüret, kamuoyunda tepkiyle karşılandı.
23 Mart 2008’de serbest bırakıldın ama incinmiştin, kırılmıştın. Bir hafta sonra rahatsızlandın. Daha önce iki kez kalp krizi geçirmiştin.2009 Mart’ında bana Cumhuriyet’te yazma sorumluluğu verdiğinde iyi görünüyordun. Küresel krizi, “Tayyip teğeti”ni ne kadar yakından izlediğini şaşkınlık ve hayranlıkla izlemiştim. Bana “atış serbest” komutu verdikten birkaç hafta sonra kalbin üçüncü kez tekledi. 15 Nisan’da ağır bir baypas ameliyatı geçirdin. Ameliyat sonrası ziyaretimde yine anladım ki, gerçek Cumhuriyet çınarıydın. Yerkürede ve ülkemde olanlara üzülüyordun ama yine de direnmek gerek, diyordun. Ergenekon davasından aklanmayı görmek istiyordun, “Aklandığımı görmeden gitmek istemiyorum” diyordun. Davanın sonucunu öğrenemedin.Turhan Abinin vefatını da öğrenemedin. O da senin pencereyi kapatışından bi haber. İkiniz de kardeş acısı yaşamadınız.
Sevgili yazı ustası,Türkçe virtüözü…Bıraktığın her emanete kıskançlıkla sahip çıkılacağını bilerek, rahat uyu.
-----------------------------------------
İnadına Barış, İnadına Diyalog
-----------------------------------------
PKK baskınları, “demokratik açılım”ın iflasını perçinledi. Çözümü “olağanüstü hal”de, “sıkıyönetim”de aramak ezberi de bir o kadar müflis yaklaşım. Daha dün gibi…1990’lar Türkiyesinde askeri önlemlerle “PKK bitirilemiyor” yargısı pekişmişti. Özel timlerin de devreye sokulmasıyla köyler boşaltılmıştı, PKK terörü ile devlet terörü arasında kalmış Kürtlerin de hedef alındığı, faili meçhullerin, yargısız infazların yaşandığı bir savaş hüküm sürüyordu. Susurluk skandalı, gösterdi ki Güneydoğu’dan çeteleşmiş unsurlar bir de mafyatik, kirli bir savaş doğurmuştu.
***
Daha dün gibi…1999’da Abdullah Öcalan yakalandıktan sonra hayat normale dönmeye başladı. Elde şimdi Kürt sorununu çözme fırsatı vardı ama ıskalandı, zaman hovardaca harcandı. AB sürecinde başlatılan reformlarla yol alınabilirdi, ıskalandı. 2005sonrası AKP iktidarında, hayat ikinci bir fırsatı AKP’nin ayağına sundu. Ama yine bir şey yapılamadı. PKK’nın dağdan indirilmesi ve silahsızlandırılması için AKP, kendi başına, muhalefet partilerini es geçerek ne idüğü belirsiz, suya tirit bir açılım türküsü tutturdu. Bugün gelinen yerde ise açılım denen safsatanın iflası belgelendi . Sonuç sürpriz değil. Neden mi? Sorunu anlamada yanlışlık var, o nedenle üretilen çözümler sonuçsuz. Karşı karşıya bulunduğumuz sorun, dilimize pelesenk ettiğimiz basit bir terör sorunu değil. Karşımızda silahlı Kürt hareketi var. Bu hareketi PKK başlatmadı, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana süren isyanların bir devamı bu. PKK, sorun askeri alanda kaldığı sürece Güneydoğu’da taraftar toplamakta, dağda çarpışacak militan bulmakta zorlanmıyor. Sorunu “şiddet” boyutunda ele almak, sadece ve sadece sorunu askere havale etmek kolaycılığı. Siyasi çözümlerden kaçan kaçana. Oysa mesele, siyasi çözüm üretmekte. Belli oldu ki, AKP’nin bu sorun ile ilgili çözümü yok, vizyonu yok, hele ki oy kaybı kaygısıyla, cesareti hiç yok.
***
Olağanüstü hal vb. gibi işin kolayına kaçmadan ve geriye gitmeden , muhalefet, siyasi çözüm önerilerini dillendirmelidir. Temel hak ve özgürlüklere sahip çıkan, silaha yer vermeyen, misaki milli sınırları içinde iş-aş sorunlarına, kültürel haklara, Kürt kimliğini tanımaya, gelişim iklimi yaratmaya dayalı bir çözümü üretmek, önümüzdeki temel gündemdir.
Belli oldu ki, bugüne kadar oturup konuşulanlar, doğru bir diyalog değilmiş. Barış üretememiş, kardeşlik üretememiş. Tersine, kardeş kavgasını körüklemiş, kutuplaşmayı hızlandırmış.
Yeniden oturulmalı, yeniden konuşulmalı. Şişik egolar terbiye edilmeli, beyhude politikalarda ısrar edilmemeli, yangını söndürmek için gerçek muhataplarla yüz yüze gelmekten,tartışarak çözüm üretmekten yılmamalı.
İnadına barışa, inadına diyaloğa sahip çıkılmalı.