Mustafa Sönmez
11.06.2010, Cuma
Anayasa Mahkemesi, 111 milletvekilinin talebini haklı bulur da Anayasa’nın hukuk devleti ve değişmezlik ilkelerini ilgilendiren ikinci ve dördüncü maddelerin ihlal edildiği yönünde karar verirse, AKP, kalan maddeler için referanduma gitmeye boyun eğer mi, kararı hazmeder mi? Etmeyeceğinin ipuçları hemen ortaya çıktı. Kuzu Hoca’nın infialinden anlayın bunu. AKP’nin oyun planları arasında bu ihtimal de vardır. Anayasa Mahkemesi’nden iptal kararı çıkarsa, feryat figan edilecek, millete dönüp, demokrasiye karşı bunlar, denilecek, işte bunun için yüksek yargıda bu değişiklikleri yapmak istiyoruz, diye feveran edilecek, seçim meydanlarının ana temalarından biri demokrasicilik olacak... Bu da 12 Eylül’de referandum ile birlikte erken seçime gidilmesi, iki sandığın seçmenin önüne konulması demektir. Anayasa Mahkemesi 5 Temmuz’da toplanacak.. İptal kararı çıkar ve erken seçim kararı hemen alınırsa bana 60 gün yeter diyen Yüksek Seçim Kurulu , referandumun yanı sıra erken seçim hazırlıklarını da 12 Eylül’e yetiştirir.
Peki bu senaryo geçerli olursa, seçim nasıl bir ekonomi ikliminde yaşanır, AKP, nasıl bir ekonomi politika izler, ne kadar manevra alanı var ?
***
Öncelikle dış iklimden başlayalım. Dışarıda hava AKP’den yana değil, döndü. Hem ekonomik, hem diplomatik olarak bu böyle. BM Güvenlik Konseyi’nde yapılan oylamada, İran’a yönelik yaptırımlar tasarısı 12 ülkenin “evet” oyuyla kabul edilirken Türkiye , Brezilya ile hayır diyen iki ülkeden biri oldu. Bunun, Türkiye’nin hem ABD, hem AB gözünde, ülke puanını yükseltmeyeceği ortada. Özellikle Batı medyası, AKP iktidarını silkelemeye başladı. Bu tutum AKP içinde de kaynaşmalara yol açtı. Özünde bir koalisyon iktidarı olan AKP hükümetinde koalisyonun güçlü ayağı Fethullah Gülen cemaatinin daha Merkezci-Batıcı bir duruş sergilediği, son İsrail çatışmasıyla ortaya çıktı. Çekişme artarak sürer.
AKP’nin, dış bağlamdaki gelgitleri, haliyle Türkiye’nin dış finans, ticari ilişkilerini de etkileyecek. Türkiye, 100 milyar doları bulan bir sıcak para stoku ile ekonomisini çevirmeye çalışıyor. 270 milyar doları geçen bir dış borç yükünü kazasız-belasız döndürme çabasında. İhracatının yarısından çoğu, AB ve Merkez ülkelerin taleplerine bağımlı. Bu kaynak ve pazar bağımlılığının üstüne tüy diken bir başka boyut, “Merkez” ülkelerin bir türlü ekonomik krizi aşamamaları, hatta ikinci bir dibe doğru yol almaları. Özellikle Avro alanındaki ülkeler içinde Yunanistan’dan sonra Portekiz, İspanya, İrlanda’da yaşanan maliye krizleri, Macaristan’ın IMF programının altında kalması, Belçika’nın etnik boyutlar da taşıyan çalkantısının su yüzüne vurması, Almanya ile yaşanan gerilimler ve krizin bulaşıcı özelliği, yaz aylarında hayli puslu, bulanık bir iklimi tanımlıyor. Bu dış iklim, Türkiye ekonomisi için yılın ikinci yarısında iyi sinyaller anlamına gelmez. İlk yarıda yakalanmış görünen görece toparlanmanın arkasının gelmesi, her şeyden önce bu dış iklim nedeniyle zor.
***
Dünya ekonomisiyle bu kadar entegre hale gelmiş Türkiye ekonomisinde, işler dış çeperde iyi gitmiyorsa içeriden bunu telafi etmek de zor. Nitekim, dışarıda hava açmadıkça içeride de bulutlar dağılmıyor. Bir erken seçim olacaksa, AKP iktidarının, seçmenin iş-aş meselesine dönük bazı hamleler yapması gerek. Yeni CHP, en çok iş-aş meselelerinin iş yaptığını, deneyerek görüyor. Aşil topuğu, işsizlik. Tarım, turizm, inşaat gibi mevsimsel sektörlerde geçici istihdamlarla yaz aylarında bir-iki puan düşse de, işsizlik oranının yüzde 12’de kalması ciddi bir eleştiri noktası. Seçime giderken, AKP iktidarı, seçim konjonktürünün mazeretine sığınarak hem bütçe açığını hem de kamu borç stokunu artırmayı göze alabilir. Nasıl olsa, elini tutacak bir IMF’yi ekarte etti. Bunu yapabilir. Nasılsa seçim sonrası kemerleri sıkılaştırırım, diye 2010 için koyduğu yüzde 5,3’lük bütçe açığı/GSYİH hedefini yüzde 6-7’ye doğru büyütmeyi göze alabilir. Yine 2010 için koyduğu yüzde 49,6’lık kamu borç stoku/GSYİH hedefini de yüzde 50’nin üstüne çıkarmayı göze alabilir. Bu ne sağlar? Bu, bütçede “Transfer harcaması” dediğimiz, tarıma, hane halkına dönük kısmi destekleri seçim öncesi çeşitli adlarla artırmayı sağlar. AKP’li belediyeler üstünden “hayırseverlik” programları uygulanır.
Bunun yanında, AKP’nin keyfi olarak kullandığı İşsizlik Sigortası Fonu var. Mayıs 2010 sonunda 43,5 milyar TL’lik bir varlık büyüklüğüne ulaşan bu Fon’dan, şimdiden 7 milyar TL’yi, GAP için kullanıyorum, diye çekmiş durumda. Seçime doğru bu Fon’un kaynaklarını “kısa süreli çalışma ödeneği” olarak ve/veya “ toplum yararına çalışma projesi kapsamında geçici istihdam” için kullanabilir. Bu da birkaç yüz bin kişiye geçici iş ve aş sağlayarak sert göstergeleri yumuşatabilir.
Bütün bu hamlelerin geçici, göz boyamacı seçim lolipopları olduğu, ilk fırsatta kaşığın ucuyla verilenlerin kepçeyle geri alınacağı seçmene anlatılabilmeli, AKP iktidarının anti-demokratik, otoriter, emek karşıtı neoliberal yüzü bütün ayak oyunlarına rağmen teşhir edilebilmelidir.