Sayfalar

26 Haziran 2010 Cumartesi

G20, Resesyon ve Sokak

Mustafa Sönmez

26.06.2010, Cumartesi
Küresel kapitalizmin ömrünü finansal balonlarla uzatmaya çalışmanın yol açtığı büyük krizde, ikinci bir dibe düşmesek de, uzun bir resesyon dönemine geçtik sayılır. Devletlerin kapitalizmi ayakta tutmak için yangına boca ettikleri kaynaklar, 60 trilyon dolara yaklaşan dünya milli gelirinin yüzde 7’sine ulaştı sadece 2009’da. Ama bitmedi, 2010’da kurtarma operasyonları sürüyor. Toparlanma yılı ilan edilen 2010’da, evdeki hesap çarşıya uymuyor, bu kez bütçe açığı büyümüş ve kamu borçlanması hızla artmış AB ülkelerinin uyguladığı mali disiplin, kemer sıkma politikaları, dünya ekonomisini genişleme platformuna taşıyamıyor. Krizdeki merkez-gelişmiş ülkeler, onların tedarikçisi büyük çevre ülkelerin oluşturduğu G20 (Group of Twenty), bu hafta sonu, “Ne olacak bu kapitalizmin hali?” sorusunu tartışacak.

***

1997’deki Asya krizinin ardından, “patronlar kulübü” olan G7’nin bir kararıyla 1999 sonunda oluşturulan G20, ABD, Japonya, Kanada, Avustralya, Avrupa’nın dört büyüğünden oluşan “merkez ülke”lerle, irice 11 “Yükselen piyasa ekonomisi”nden oluşuyor: Bunlar; Arjantin, Brezilya, Çin, Endonezya, Güney Afrika, Hindistan, G. Kore, Meksika, Rusya, S. Arabistan. G20’ye AB Komisyonu da üye. Böylece, dünya milli gelirinin yüzde 85’ini ve dünya nüfusunun yüzde 80’ini temsil eden G20, sorunlara çözüm arıyor. Gelin görün ki, bu demokratik görünümlü yapıda, esas borusu öten G7, yani merkez ülkeler. Türkiye dahil, diğerleri, sadece alınacak kararlara yardımcı olmaları ve kararları meşrulaştırmaları beklenen “konu mankenleri”. Doğrusu, G20 üyesi her ülkenin temel sorunu ve krize yakalanma pozisyonunda farklar var. Birçok merkez ülkenin krizi yatıştırmak için uyguladığı maliye politikaları, büyük bütçe açıkları ve borç yükleriyle sonuçlandı. Türkiye’nin dahil olduğu çevre ülkelerde de bütçe açığı ve yüksek kamu borçlanma sorunu var ama “merkez”deki kadar değil.




Krizin üssü ABD, büyüme ivmesi yakalamanın önünde, AB’nin izlediği daraltıcı maliye politikalarını engel görüyor ve şikayetçi. Özellikle Almanya’nın bütçe açığı ve kamu borçlanma durumunu düzeltme çabasının, dünyada uzun bir durgunluk dalgasına yol açmasından şikayet ediyor. ABD, Çin’in iç tüketimini artırmamasından, bunun için de Yuan’ı değerlendirmemesinden de şikayetçi. “Rezervin bol, harca, aç pazarını ki, bizim çarklar dönsün” beklentisi içinde. Çin, Yuan ile ilgili bu beklentiye baskılar karşısında biraz olsun karşılık verdi ama yetmiyor. G20 içindeki çevre ülkelere, kamu harcamaları ile iç tüketimini harcama gücü olanlara, “harcayın” tavsiyesi, bu hafta sonu da yapılacak ama buna Türkiye benzeri örtülü mali kural uygulayanların pek takati yok.

Bankacılık sisteminde, hem yeni balonlaşma niyetlerinin terbiye edilmesi, spekülasyonların önünün alınması, hem de olası yeni banka batışlarına karşı “sigorta fonu” oluşturulması gündemde. Bunun parası nereden gelecek, bankalardan alınması düşünülen vergilere, hangi ülke nasıl tavır gösterecek?

Özellikle AB’de yaşanan resesyonun uzun sürmesi, Avro’nun zayıflaması Türkiye için kötü haber. İhracatının yarısını bu bölgeye yapan Türkiye’de ihracatın Temmuz sonrası ivme kaybetmesi bekleniyor.

***

Krizin sosyal yükü alt-orta sınıflara yıkıldıkça sosyal çalkantılar da artıyor. Daraltıcı maliye politikalarının 2010’u sokağın yılı yapacağını birkaç kez yazmıştım. Özellikle Avrupa’da sokak kaynıyor. Yunanistan’da “anarşist gruplar” bombalı eylemlere başladılar. İtalya’da genel greve gidildi. Fransa’da da sendikal emeklilik reformu protesto edildi. İtalya’da çalışanlar 2 Temmuz’da yine sokağa çıkacak. Portekiz’de de 8 Temmuz’da genel greve gidilecek. Esas büyük eylem ise Avrupa çapında 29 Eylül’de yapılacak. Sendikal üst örgüt ETUC tarafından çağrısı yapılan "Avrupa Eylem Günü"nde Brüksel'de kitlesel, ortak bir yürüyüşle ve kıtanın farklı ülkelerinde sokak gösterileri, iş bırakma eylemleri, grevler gerçekleştirilmesi bekleniyor.

Bizim sendikalar, sendikacılar mı? Onlar, tatil bavullarını hazırlıyorlar.