Mustafa Sönmez
Küresel kriz tıpkı bir çöl fırtınası ve her çöl fırtınası sonrasında olduğu gibi, yeni kum tepeleri, yani “Yükselen-bölgesel güçler” çıkıyor ortaya. Krizde, döviz açığı değil, döviz fazlası olanlar, doğal kaynak sahipleri, yeni teknolojik gelişmeleri özümseyerek ondan rekabet gücü üretmiş olanlar, yükselen-bölgesel güç olarak nitelenmeyi hak ettiler. Hangi ülkeler bunlar ? Başta Çin ve Hindistan. Sonra, krizden yara alsa da doğal kaynakları ve büyük mirası ile Rusya var. Bir de hızla gelişen enerji kaynaklarına, silah sanayisine, Amazon gibi bir kaynağa, daha da önemlisi Lula gibi bir lideri olan Brezilya var. Bunlar, henüz olgunlaşmasa da ülke baş harflerinden oluşan BRIC’te örgütlendiler.
AKP iktidarı ve yağdanlıklarının Türkiye’yi bu ülkelere benzetip, bir bölgesel güç olarak yaftalamalarına ne demeli? Türkiye’nin bu ülkelere benzer bir yanı var mı?
Kifayetsiz muhterislik dedikleri bu olsa gerek. İştahı midesinden büyük bir iktidar, dönüp de yaptıklarına, marifetlerine bakmadan, “bölgesel güç” olmak adına büyük serüvenlere sürüklüyor ülkeyi…
“Teğet geçti” avuntusuyla yaşanılan yıkımı yok farz edenler, ülke insanlarının işsizlikle, yoksullukla yıkımı yaşamadığını sananlar, kırılganlığı giderek artan ekonominin de farkında değiller.
“Bölgesel güç” olacaksanız, önce sağlam bir ekonominiz olacak. Oysa dönüp bakın durum ne:
- Dokuz yılda yüzde 6’dan yüzde 14’e fırlamış bir işsizlik oranı, sayıları 1,5 milyondan 3,5 milyona çıkmış “resmi” işsizler ordusu…Sayılmayanlar ile birlikte 5,5 milyonu geçen bir işsiz kitlesi…
- Ancak sıcak para, dış borç , yabancı sermaye girişi olursa büyüyen, bu kaynak çekildiğinde kuruyan bağımlı bir ekonomi...
- 100 milyar dolara yaklaşan bir sıcak paraya muhtaçlık, 270 milyar doları aşan dış borç yükü ile ipi, küresel sermayenin parmağına dolanmış bir ekonomi. Sıcak para, yatırımlarının üçte birini mali sektör hisselerine yapmış. İsteseler, bir anda öyle bir alicengiz oyunu yaparlar ki, övünüp durduğunuz, krizden kaya gibi çıktığını sandığınız, banka sisteminiz bir anda tuzla buz olur.
-270 milyar dolarlık dış borcunuzun 54 milyar doları kısa vadeli. Yumuşak karnınızın bir sıkımlık canı var aslında…
- Büyümeyi ihracat odaklı kurgulamışsınız, Asya’dan girdi ithal edip, buradaki ucuz,örgütsüz, köle emeğini tepe tepe kullanıyor, sonra da dışarıya, sudan ucuz fiyatlarla satıyorsunuz. Adı, anlı şanlı ihracat!...Ama ne kadar ihracat yapsanız, ziyadesiyle ithalat yapmak zorunda kalıyor ve dış açığınızı büyüttükçe büyütüyor, sonra da açığı finanse etmek için olmadık faizlerle dışarıdan borçlanıyorsunuz, orada da deniz tükenince süklüm püklüm IMF kapısını çalıyorsunuz. O, yoksullaştırıcı ihracatı yapabilmek için de AB’ye bağımlısınız. İhraç pazarının yarısı AB’ye bağımlı. Oradan talep gelmeyince makinaları çalıştıramıyorsunuz. Başka bir bölgeye de dönemiyorsunuz. Dış kaynağa bağımlı, AB ülkelerine tedarikçilikle görevlendirilmiş bağımlı bir ekonomi ile bölgesel güç olacaksınız, öyle mi?
- Ham petrolden, doğalgaza göbeğinizden bağımlısınız. Enerjinin toplam ithalattaki payı yüzde 20’leri aşmış, 2002-2009 döneminde toplam enerji ithalatı 250 milyar dolara yaklaşmış, enerjide arz güvenliği tehlikeye girmiş. Coğrafyanızı enerji koridoru olarak kullandırmanın bölgesel güç olmaya yeteceğini mi sanıyorsunuz?
***
Bölgesel güç olmak için öncelikle evinizin içini düzenli, tertipli,uyumlu tutacaksınız ; içeride barışı tesis edeceksiniz. Oysa, on yılları bulan Kürt sorunu, Türkiye’nin yumuşak karnı. Bir türlü çözüm üretemediğiniz bu sorun , sizi bir sıkımlık canı olan, her an istikrarsızlaştırılacak bir ülke durumuna getiriyor. Sorunu taşıdığınız uçurumun derinliğini fark edin de şöyle bir göz atın. İsrail ile Kürt silahlı hareketini yakınlaştırdınız sonunda. Hiç olmaz demeyin, Suriye’nin, İran’ın, son olarak ABD’nin desteğini kaybeden PKK’nın yeni dış desteklere ihtiyacı var ve emin olun, İsrail’in uzatacağı eli hiç çevirmezler. Siz, Hamas ile yakınlaştıkça, İsrail de Kandil ile yakınlaşacak.
Bir bölgesel güç adayı, bugüne kadar anlamalıydı ki, Kürt meselesini çözmenin ilk şartı PKK’yı silahsızlandırmaktır. Bunun da şiddet ile yapılamadığı, şiddetin bundan sonra da sonuç vermeyeceği yeterince ortaya çıktığına göre, çözüm “siyaset”ten geçiyor. Siyaseten silah bıraktıracaksınız PKK’ya. Kabul edin, etmeyin, muhatap almadan sorunu çözemez, kördüğüm haline getirirsiniz. Bunca kifayetsizlikten malul iken bir de “Ortadoğu’ya nizam getirme” ihtirasınız ülkenin başına çok iş açacak. Bir İsrail-PKK ittifakı sayenizde boy verirse (ki vermeye başladı) işte o zaman çıra gibi yanmaya başlar bu ülke. Ama hızla oraya doğru gidiyorsunuz.