Mustafa Sönmez
15.03.2010, Pazartesi
IMF, 2000 Ocak ile Mayıs 2007 arasında fiilen devredeydi. Son iki yıldır formel bir anlaşma yoktu ama olacağına dair bir beklenti vardı. Uzun bir süre geçtikten sonra, yeni bir stand-by anlaşmasına şimdilik gerek olmadığı açıklandı. Başbakan, bunu seçmene dönerek, “IMF’ye kafa tutmak” şeklinde mesajlaştırdı. Oysa, ortada kafa tutmak değil, ama bir anlaşmayı ötelemek gerçeği vardı. Peki bu ötelemede kimin iradesi ağır basmıştı, bu öteleme kime yarayacaktı?
Açık olan bir şey var; Son 2 yıldır fiili bir IMF anlaşması yok ama, izlenen iktisadi politikalar çalışan kesim açısından kemer sıkıcı, bildik IMF reçete uygulamalarından farklı değil. 2009’da işsizlik yüzde 10 bandından yüzde 14’e fırladı ve işsiz sayısı bir yılda 860 bin arttı. Sanayide 330 bin kişi bir yılda işini kaybetti. Enflasyon yeniden 2 haneye çıktı, özellikle gıdadaki zorunlu kalemlerde yüzde 35’i buldu. Bu yükselmiş enflasyona karşılık sanayi işçilerinin reel gelirleri yüzde 7 geriledi. Memurlar, öngörülen enflasyona göre zam alıyorlar ama fiili enflasyonun altında eziliyorlar. Bütçedeki vergi-harcama dengesi hep alt-orta sınıfların aleyhine bozuluyor. Kur, faiz, enflasyon önlemleri hep IMF usulü. Özetle, IMF’li dönemlerin kemer sıkıcı politikaları , IMF anlaşması olmadan da yürürlükte kaldı. AKP, neoliberalizmi öyle benimsemiş ki, IMF’ye hacet kalmıyor.
IMF anlaşması , çalışan sınıf için “kırk katır mı/kırk satır mı? cenderesinden başka bir şey ifade etmezken, esas farklılık sermaye kesimleri arasında.
***
AKP iktidarı ile gücünden çok şey yitirmeye başlayan hegemonik sermaye fraksiyonu TÜSİAD, küresel kriz şartlarında, büyüme hızının daha fazla düşmesini önlemek üzere, faizleri düşük düzeyde tutacak, kuru kontrol edecek, seçimler nedeniyle harcamalara gaz verilmeyeceğini garanti altına alacak bir güven kaynağını, IMF çıpasını zorunlu görüyor ve her fırsatta AB çıpasının yanına IMF çıpasını ivedilikle eklemek gerektiğini ifade ediyordu. Buna karşılık, AKP iktidarı ile birlikte palazlanan ve iktisadi politikalarda ağırlığını hissettiren islami sermaye örgütleri MÜSİAD ile Fethullahçı cemaatin örgütü TUSKON, hegemonyası sarsılan TÜSİAD ile biraz farklı düşünüyorlar. Özellikle MÜSİAD; bir IMF anlaşmasını gereksiz görüyor ve 4 Ocak 2010 tarihli açıklamasında Başkan Ömer Vardar, durumu şöyle özetliyordu;
“IMF ile yapılması düşünülen bir anlaşma konusunda bugüne kadar yaşanan gelişmeler, MÜSİAD’ın daha önceden ilan ettiği doğrultuda seyretmektedir. (Hükümet)…olası bir anlaşmanın ülkeye sıcak para akışına sebebiyet vereceğini ve akabinde ihracatımızı menfi etkileyebilecek, rekabet gücümüzü azaltacak kur düşüşlerinin oluşacağını iyi hesap etmelidir.” MÜSİAD, dış kaynak girişi için IMF ile fotoğrafa gerek yok derken, IMF anlaşmasıyla yaşanabilecek aşırı sıcak para girişinin kuru değerlendirerek ihracatı caydıracağı endişesini de dile getirmiş oluyordu.
Peki ne yapılmalıydı? IMF’ye reddiye, şöyle özetlenmektedir; “''Ama şimdi geldiğimiz noktada hala biz imkanlarımızın yeterli olduğu ve bundan sonra da IMF ile bir anlaşmanın geçerli olmadığı görüşünde birleşiyoruz'' …
***
Özünde, MÜSİAD’da örgütlü sermaye kesiminin endişesi, IMF ile yapılacak bir anlaşmanın kamu harcamalarını kısmasıdır. Bu kısılma, TOKİ yatırımları, belediye yatırımları, çeşitli kamu harcamalarında kayırılan AKP yandaşı sermayedarlar için iyi olmayacaktır. İslami sermaye, AKP’den bazı vergi ve SGK prim borçlarının affını da istemekte, bu ise bütçeyi sulandıracak, olası bir IMF anlaşmasının onaylamayacağı bir önlem.
Bunların yanında AKP’nin seçim konjonktürüne “IMF’ye kafa tutmuş iktidar” imajıyla girmeyi tercih etmesi, IMF’nin, TOKİ, SGK transferlerini sorgulayan, doğrudan vergi ayağına ağırlık vermeyi isteyen talepleri de AKP iktidarının hoşuna gitmemiştir. Hele ki siyasi bir baskı aracı olarak kullanılan vergi sopasını hükümetin elinden almayı öngören IMF düzenlemesini AKP, şu sırada kabul etmeye hiç yanaşmamaktadır.
Hem MÜSİAD’ın beklentileri hem AKP’nin seçime eli rahat girme niyetleri ,IMF anlaşmasını, bir süre daha ötelemiştir. IMF’ye, dış piyasalara negatif mesaj vermemesi için yapılan taahhüt, Orta Vadeli Plan’a bağlılık, hedefler için de mali kuralı meclisten çıkarma sözüdür. Yapılan, bir ötelemedir ve çalışan kesime bir yararı yoktur, AKP iktidarı , her koşulda emek karşıtı tutumunu sürdürecektir. Kazanılan zaman, sadece yandaş İslami sermayeye biraz daha kaynak aktarımı ve AKP’nin seçime kadar daha az yıpranma çabası içindir. Ama bunların faturası, bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da topluma daha yüksek bütçe açıkları, borç yükleri olarak, daha fazla kırılganlık olarak ödetilecektir.