Mustafa Sönmez
22.03.2010, Pazartesi
13 Kasım 2006’da Avrupa Birliği Konseyi’nin, İstanbul'un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasını onaylaması, Türkiye için, İstanbul için önemli bir fırsattı. Hem kültürel etkinlikleri çoğaltma, yayma hem de İstanbul’u dünyaya daha çok tanıtma anlamında bir fırsat… Ne var ki, AKP’nin cemaatçi kapitalizm zihniyeti, bu fırsatı büyük bir hovardalıkla kendine yontuyor. Bu fırsat, yabancı ziyaretçi girişine rüzgar olamamış durumda ve bu etkinlik için ayrılmış kaynaklar, çoğu yerde görüldüğü üzere cemaat kapitalizmince yontulmakta…
Önce bu fırsatın nasıl yabancı girişini hızlandıramadığına ilişkin sayısal verileri sunalım; 2010’un ilk 2 ayının verileri, İstanbul’a gelen yabancı sayısında artış yerine bir azalma olduğunu gösteriyor. İstanbul Kültür ve Turizm Müdürlüğü’nün verilerine bakılırsa bu yılın ilk 2 ayında yabancı girişi 667 bine düşmüş. Yani geçen yılın ilk 2 ayına göre yüzde 11’e yakın bir azalma…81 bin daha az yabancı giriş yapmış. Durum, 2008 ile karşılaştırınca daha tatsız. 2008’in ilk 2 ayına göre azalma 123 bin ya da yüzde 15,4…
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı güya bazı fuarlara katılarak turist girişinin artması için girişimlerde bulunuyor. Ajans, en son, 04-07 Mart 2010 tarihleri arasında düzenlenen Budapeşte Turizm Fuarı’na katılmış ve Türkiye Ulusal Standı’nda yer İstanbul 2010 ve etkinlikleri turizm profesyonellerine, ziyaretçilere ve basın mensuplarına tanıtılmış…2006’da kesinleşen bir etkinliğin tanıtımı 2010’un mart ayına mı kalırmış ?
Burada açık ve kesin olan - hiç şaşırtıcı değil- 2010 Avrupa Kültür başkenti projesi, cemaat kapitalizmine yeni bir “Yağma Hasan Böreği” olarak tahsis edilmiş durumda.
***
Ajans’ın yönetimi, iyi niyetli girişim grubunun bıktırılması, enterne edilmesi, kısaca bin bir entrika ile yalıtılmasıyla, tamamen AKP’li kadroların eline geçti ve kaynak musluğunun başını da , midesi iştahından büyük kadrolar tuttu. 2010 Ajansı’nın “finansal tabloları”na inanmak gerekirse, 2008’den 2010 yılı Şubat sonuna kadar Ajans gelirleri 341,5 milyon TL olarak gerçekleşmiş. Gelirlerin yüzde 95’i bütçeden, yani vergilerden. Yani beklendiği gibi sponsor, reklam vb. katkısı sağlanamamış projeye.
Giderler ise yine bu Şubat sonuna kadar 157,5 milyonu bulmuş. En önemli harcamaların üçte biri “proje uygulama gideri” kalemine yapılırken Topkapı Sarayı Güvenlik ve Temizliğine 13 milyon TL harcanmış. Kimler yaptı, bu “temizliği”, kimler kaptı paraları acaba?
Çoğu cemaatten oluşan Ajans yönetim kadrolarına ise 23 milyon TL harcanmış. Yönetim Kurulu’ndan bir süre önce, bezerek istifa eden Türkiye’nin kültür turizmi duayeni Faruk Pekin’in şu ifadeleri, Ajans’ın nasıl bir çiftliğe dönüştürüldüğünü yeterince anlatıyor; “Ajans, personel politikası ve iş verimliliği açısından felaket durumdadır; sorumluluklar, yetkiler, cezalar ve ödüllendirmeler belli değildir. Ajansa uğramadan para alanlar, geç gelenler, erken çıkanlar, verilen işi yapamayanlar, yaratıcı çalışmada bulunmayanlar, iç kavgalar, bürokratik engellemeler...”…
Peki tanıtım ? Tanıtıma da 38 milyon TL harcanmış…Nereye, kime yapılmış bu tanıtım? Türkün Türk’e propogandası için mi, dış tanıtım için mi? Dış tanıtım için ise turist nerede? Yabancı girişi artmak yerine yüzde 11 azalmış, 81 bin azalma olmuş, geçen yıla göre…
***
Kentlilerin ulusal ve uluslararası kültüre erişimi, kamusal alanların dönüşümü
( Hasanpaşa Gazhanesi, tersaneler ... gibi ), kültürel mirasın sahiplenilmesi, geçmişe sahip çıkarken güncele, çağdaş sanatlara olanak tanıma konuları, hepsi “satın almacılar” için teferruata dönüşmüştür…
2010 projesi, , kentlilerin yaşam kalitesinin kültür-sanat yoluyla yükseltilmesine ve kentlilik bilincinin oluşmasına katkıda bulunmak, kültürel çeşitliliği desteklemek ve kültürler arası diyalogu geliştirmek için iyi bir fırsattı.
Şimdiden anlaşılıyor ki, yazık edildi, hovardaca harcandı, bu kaynak bile cemaat kapitalizmine sermaye yapıldı…