Mustafa Sönmez
AKP iktidarına karşı hem Anayasa referandumu öncesinde, hem sonrasında muhalefet, daha çok siyasette, Anayasa, türban, Kürt meselesi temaları üzerinde yoğunlaştı. Toplumun ağırlıklı kesimini ilgilendiren ekonomi, iş-aş sorunlarına ise pek girilmedi, girilmiyor.
Açık olan bir şey var: Türkiye 2008-2009 krizini, bir “V” biçiminde yaşadı ve ciddi bir daralmadan sonra kriz öncesine dönmüş fotoğrafı veriyor. 2010’un büyüme rakamının yüzde 8-9’u bulması muhtemel. Derecelendirme kuruluşları, IMF ve benzeri odaklar, Türkiye’ye övgüler düzüyorlar. Özünde, oluk oluk akan sıcak paradır ekonomiyi güllük gülistanlık gösteren… Öyle görünüyor ki, sıcak para rüzgarıyla yaşanan afyonlanmanın etkisine, başta ana muhalefet CHP olmak üzere, genelde muhalefet de girmiş gibi. Oysa bu görüntünün arkasına sarkıp halka ekonomik gerçeklerin anlatılması, ödenen ve ödenecek bedellerin hatırlatılması, hepsinden önemlisi, yaşananlardan farklı bir Türkiye’nin mümkün olduğunun, somut projeler üretilerek gösterilmesi gerekiyor.
***
Çin, Hindistan, G.Kore, Tayvan, Endonezya, Brezilya gibi yükselen ekonomiler, ABD ve merkez AB emperyalizminin sıcak paraya kapıları açma dayatmasına, direniyorlar. Spekülatif sıcak para akımının yıkıcı ithalatına direniyorlar. Ama Türkiye, direnmiyor, önlem almıyor, tersine sıcak paraya davetkar, kapılarını ardına kadar açıyor. Sonuç? Sıcak para girişi ile TL, daha da aşırı değerli hale geliyor, ucuzlatılan döviz, ithalatı kamçılıyor, sanayi çarkları ithal girdi ile dönüyor. Bu, yüzde 7-8 büyümede ifadesini buluyor. Ortada bir büyüme var ama sıcak para kaynaklı, ithalata dayalı ve yerli ara malı üretimini gerileten, istihdamı artırmayan, Türkiye’nin ihraç mallarını, turizmini ucuzlatan, kısaca yoksullaştıran bir büyüme. İşte muhalefetin kitlelere göstermesi gereken fotoğraf bu... Neden Asya’dakiler, Brezilya bu oyuna direnirken Türkiye teslimiyetçi? Kitlelerin bunu kavraması gerekiyor.
***
Sıcak para girişi ile törpülenen işsizlik hala büyük sorun. Tarım, turizm, inşaat gibi mevsimsel işlerle yumuşayan işsizlik, önümüzdeki aylardan itibaren tekrar yükselecek. Büyümeyen tarımda, son 12 ayda 600 binin üstünde istihdam artışı görünüyor. Bu, işsizliğin kamuflajı aslında. AKP iktidarı, TÜİK’i manipüle mi ediyor? Kitlelerin önünde bu sorunun cevabı istenmeli.
Üretim çarkları yeniden dönüyormuş gibi, ama hangi ücretlerle? Ücretli sınıf ölümle korkutulup sıtmaya razı edildi. İşini kaybetmek istemeyen kitleler, hala 2008 ücretleri ile, hatta eksiğine çalışıyorlar. Tarım, ciddi bir çöküş içinde. Aile harcamalarının en önemli kısmını oluşturan tarım-gıda ürünlerinde fiyat artışları 12 ayda yüzde 22’yi buldu. Halk için gerçek enflasyon rakamı budur. Buna karşılık memurlara, emeklilere yüzde 7-8 zam veriliyor. Bu, kamu çalışanlarının, emeklilerin yoksullaştırılmasıdır.
Vergide adaletsizlik diz boyu. Vergi yükü, KDV- ÖTV gibi dolaylı vergilerle geniş tüketici sınıfların sırtında. Verginin ağırlıklı ayağını ücret ve maaşlardan stopaj yoluyla kesilen vergiler oluşturuyor. Bütçenin harcama ayağında da büyük adaletsizlik var. Tarıma destekler azaltılıyor. Hanehalkı transferleri azaltılıyor. Sağlık-eğitim harcamalarının finansmanı hızla halkın sırtına yıkılıyor. Özelleştirmelerle dibi kazınan KİT’lerin ardından İstanbul’un kamu varlıkları, Galataport, Haydarpaşa projeleri haraç mezat satışa hazırlanıyor..
***
Sayıları 13 milyonu bulan ücretlilerin 3 milyonu bile sendikalı değil. Grev hakkını kullanabilenlerin sayısı yılda 3 bini bile bulmuyor.Bu kadar örgütsüz, toplu pazarlık, grev hakkından yoksun bırakılmış, işsizlikle yıldırılıp korkutulmuş çalışan sınıf, bir de daha fazla güvencesizleştirme, esnek istihdamla daha çok sömürülme tehditi altında. Çalışan sınıfın haklarını savunan bir muhalefete ihtiyaç var.
Ekonomideki sıcak para teslimiyeti, yıkıcı ithalatla ezilen sanayici-ihracatçı kesimlerin önemli bir kısmında da tepki görüyor. Yandaş sermayedarlara çeşitli altyapı, enerji projeleri peşkeş çekiliyor. RTE’nin damadının yönettiği Çalık’ın, çok ayrıcalıklı projelere mazhar olması, “bertaraf iş dünyası”nda kaygıyla izleniyor. Muhalefetin yılgınlıklara gögüs gerip, cesur tepkileri sahiplenmesi, örgütleyebilmesi gerekiyor.
İç tasarrufları önemseyen, dış kaynak olarak sıcak para yerine “doğrudan yabancı sermaye” girişlerini, uzun vadeli kredi kullanımını tercih eden, istihdam yaratıcı bir birikim modeline yönelen; kamunun üretici potansiyellerini kullanan, tarımdaki, turizmdeki potansiyelleri değerlendiren; ucuz emeğe yaslanan değil, teknoloji yatırımları ile rekabet gücü kazandırılmış bir sanayi ile büyüme vaat eden; doğaya, kültürel varlıklara saygılı, demokratik planlamacı, katılımcı bir alternatifi üretebilecek muhalefete acilen ihtiyaç var…