Sayfalar

22 Ekim 2010 Cuma

CHP: Taban mı, Fincancı Katırları mı?

Mustafa Sönmez

2008 küresel krizinin ardından dünya önemli bir alt üst oluş yaşadı, yaşamaya devam edecek. Olağanüstü koşullar, olağanüstü duruşlar, çıkış formülleri ister, radikalleşme ister. Ana muhalefet partisi CHP’nin 8 yıllık AKP hegemonyasını aşması ve kriz koşullarında iktidara talip olması da , ancak radikal bir söylemle ortaya çıkmasına bağlıydı. CHP’nin yeni Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başarı şansı buradaydı. Bugün türban, Kürt meselesi, dış politika, özgürlükler konusunda, özellikle ekonomide, CHP’nin, yeni bir çıkış, kitleleri heyecanlandıran, ümitlendiren yaklaşımlar ürettiği söylenebilir mi? Kitlelerin iş-aş meselesi gündemden hiç düşmezken, CHP’den işsizlik, gelir dağılımı, bölgesel denge, ekonomiyi bağımsızlaştırma, kamu kaynaklarının yağmasını önleme konusunda üretilmiş yaklaşımlar çok yetersiz. CHP, bir sosyal demokrat parti olmanın gereği, sırtını sendikalara, kitle örgütlerine, örgütlü-örgütsüz tüm yoksullara dayayan bir parti olma yönünde eksen değiştirmeliydi. Bu yöndeki çabalar çok yetersiz.

***

CHP’de ekonomik program üretenlerin bugüne kadar kamuya yansımış yaklaşımları, hiç de farklı şeyler söylemiyor. “Sosyal piyasa” gibi, ne idüğü belirsiz, Tony Blair ile birlikte iflas etmiş, Dervişçi bir çizgiden öteye giden ne var? Tabanın taleplerini örgütleyen, üretime, istihdama öncelik veren, kamu müdahaleciği ile AKP’den ayrışan bir söylemden çok, kendini TÜSİAD’cılara beğendirme, fincancı katırlarını ürkütmeme kaygısında bir CHP var görünürde. Açıkça konuşmak gerekirse, Kılıçdaroğlu’nun etrafını kuşatan liberal kadronun ekonomiye yaklaşımları, suya tirit önerilerden ibaret. Bu zevattan akıl alan Kılıçdaroğlu’nun 14 Ekim tarihli Cumhuriyet’te, Utku Çakırözer’e verdiği mülakatta özelleştirme ile ilgili hissiyatı, tek başına, CHP’nin nerede durduğunu gösteriyor. CHP Başkanı’nın ifadesi aynen şöyle: Özelleştirmeye karşı katı, ideolojik tutumumuz yok. Ama kamu açısından stratejik alanların özelleştirilmesine karşıyız. Aslında zaten özelleştirilecek bir şey kalmadı. Karşı çıksak ne olacak, çıkmasak ne olacak?”

Vakit varken, Başkan’a hatırlatmak gerekir; Özeleştirmecilerin hedefi, sadece KİT’ler değildir. Onlar, her tür kamusal üretimi, kamusal varlığı hedefine koyan; her tür kamusal mal ve hizmet üretimini metalaştırıp ticarileştirmeyi, bunların üstünden kar ve sermaye birikimi sağlamayı amaçlayan bir zihniyete sahiptirler. Özelleştirme, KİT’lerle sınırlı kalmamıştır, kalmaz; eğitimden sağlığa, belediye hizmetlerinden köprü, yol, tarih, kültür varlıklarının, kent topraklarının talanına kadar uzar özelleştirmenin hedefi. AKP, Boğaziçi köprülerinden, otoyollara, Galataport, Haydarpaşaportlara, okul binalarından 2B arsalarına, mayınlı tarlalara kadar bulabileceği her şeyi satmanın, özelleştirmenin peşindedir. Müzeleri, ören yerlerini, belediye hizmetlerinin her türlüsünü özelleştirmenin peşindedir. Bunlar ortada iken, CHP Başkanı’nın “Özelleştirilecek bir şey kalmadı” ifadesi, gerçek tehlikenin yeterince anlaşılmaması mı, yoksa CHP’yi, özelleştirme karşıtı bir parti gibi göstermeme çabası mıdır, siz karar verin. Peki kimin için bu çaba? Kimleri ürkütmemek için? Bu tavırla “yeni” olunabilir mi? Farklılık yaratılabilir mi?

***

İşsiz sayısının 6 milyona yaklaştığı, sözde büyümenin istihdam yaratmadığı, bölgesel uçurumun, gelir uçurumunun büyüdüğü koşullarda CHP, kamu yatırımlarını artıracağını şimdiden ilan etmeyip de ne zaman edecektir? Türkiye’nin iş-aş sorunlarının çözümü için KİT yatırımları, sadece Doğu/G.Doğu’ya mı gereklidir? Ya Karadeniz, ya Orta Anadolu, Ege işsizlerinin durumu ne olacaktır? Üretimi, istihdamı ön plana alan, bunun için de kamuyu yeniden yatırımcı yapacak bir yaklaşımdan yanayız dememekle, hangi fincancı katırlarından çekinmektedir CHP?

Sıcak para ipine sıkı sıkı sarılarak yalancı bir bahar havası yaratan AKP’nin bu tutumu karşısında, CHP, sadece “sıcak paraya karşıyız” demekle mi kalmalı? Sıcak para ile büyüme, AKP’nin temel stratejisidir. Bu afyonla, üretimi, istihdamı köreltme pahasına, bütçe açığını azaltıyor, merkez güçlerle iyi geçiniyor, içerideki ithalatçı işbirlikçilerle uyum içinde yaşıyor, yandaş sermayeyi hızla palazlandırıyor. CHP, tam da bunun tersini savunmalıdır ki, AKP’den farkı anlaşılsın. CHP, neden çıkıp, biz sıcak paraya Brezilya’nın, Çin’in, diğer Asya ülkelerinin yaptığı gibi “Tobin vergisi” uygulayacağız, TL’nin aşırı değerlenmesini önleyeceğiz, ithalatı değil, yerli üretimi, ihracatı teşvik edeceğiz, diyemiyor? Neden, dış kaynağa bağımlılığı azaltmak için, iç tasarrufları artıracağız , bunun için de kapsamlı, adil bir vergi reformuna gidip herkesten gücüne göre vergi alacağız, diyemiyor ?

Taban mı, varlıklı sınıflar, fincancı katırları mı? CHP, alternatif olmak istiyorsa, vakit varken, hızla netleşmeli, teslimiyetçi liberal çizgiden uzaklaşmalı, kitlelerin, tabandakilerin iş-aş beklentisine, inandırıcı, onları sürece katan çözümler üreterek umut vermelidir.