Mustafa Sönmez
12.02.2010, Cuma
Sanayi üretiminin 2009 Aralık ayı sonuçları, abartılı yorumları da beraberinde getirdi. “Fast-food medya”, yerlerde sürünen 2008 Aralık ayı ile 2009 Aralık aylarını karşılaştıran ve yüzde 25 üretim artışı gösteren veriyi öne çıkardı. Oysa, yine TÜİK’in mevsimsel ve takvimsel etkilerden arınmış verisi diyor ki, sanayi üretimi, küresel krizin etkisi altına girilen Ekim 2008’e göre Aralık 2009’da yüzde 1 geride. Yine de Eylül 2009 sonrası bir üretim hareketlenmesi var. Bu, önümüzdeki aylarda devam eder mi, bilinmez. Bu üretimin stoka üretim olması da muhtemel. Çünkü ne dış talepte (AB’nin hali ortada) dikkate değer bir düzelme var, ne de iç talepte bir canlanma. Tersine, içeride, gıda ve konut ihtiyaç kalemleri dışındaki mal ve hizmetlerin fiyatlarının nasıl süründüğünü TÜFE’den görebiliyoruz. Hele ki giyim ve dayanıklı tüketim mallarında…Peki ihraç fiyatları? Yıllık ihracat , 2008’e göre, yüzde 23 düşüşle 2009’da 102 milyar doları bulsa da, şu soruyu sormalı? Kaça satarak bu rakama ulaşıldı?
Birim ihracat değeri, birim malın fiyatındaki değişimi verir. Birim ihracat değerleri endeksi, 2009’da enkazın büyümesinin önünün ancak fiyat kırmakla alınabildiğini gösteriyor. Son verilerden anlıyoruz ki, ihraç ürünlerinin tamamında fiyatlar, Ekim 2008-Ekim 2009 arası 12 ayda yüzde 6; ihracatın yüzde 93’ünü oluşturan sanayi ürünlerinin fiyatları da yüzde 6,5 düşmüş. Yani çeşitli sanayi ürünleri fiyatlarının ortalama yüzde 6,5 düşürülmesi pahasına ihracat düşüşü 30 milyar dolarda frenlenebilmiş. Üstelik, ithalatta yüzde 70 payı olan aramalı ithalatında yüzde 19 fiyat düşüşü yaşanmışken…Evet, ara malı ithalatın birim değeri , enerjiden, çeşitli girdilere kadar ithal malların fiyatları, 2008 Ekim’inden 2009’un Ekimine yüzde 19 düşmüş.
İthal girdi avantajına bir de reel ücretteki gerilemenin getirdiği avantajı eklemek gerek. TÜİK verilerinden, sanayide reel ücretlerin 2008’in 3’ncü çeyreğinden 2009’un 3. çeyreğine kadar yüzde 7 azaldığını görüyoruz.
Enerjiden, çeşitli girdilere kadar ithal fiyatlar beşte bire yakın düşmesine, reel ücretler yüzde 7 geriletilmesine rağmen, ihraç fiyatlarını yüzde 6 indirerek ihracat yapılmış, bütün buna rağmen ihracatın, 30 milyar dolar azalması önlenememiş. Bu performans, yoksullaşma pahasına ayakta kalmaya çalışmak değil de nedir? Fiyatlar böyle yerlerde sürünmeye devam ederse, bundan sermaye birikimi çıkmaz. Düşük ücretle, düşük kar oranlarıyla bir üretimdir bu ve birikim bırakmaz bu üretim modeli: birikim olmadıkça da genişletilmiş yeniden üretim değil, yoksullaştıran bir faaliyet kalır geriye. Anadolu’da buna, sap var, dane yok, derler…
***
Yoksullaştırıcı ihracatla, iç pazara satışlarla çarkını döndürmeye çalışan sanayideki birikimsiz toparlanmaya turizm de eşlik ediyor. Aynı yoksullaştırıcı büyüme turizmde de görülüyor. Turist başına harcama 580 dolara kadar düşmüş bulunuyor.
2009’da yabancı ziyaretçi sayısı yüzde 3,5 arttı ve 27,4 milyona yaklaştı. Ama aynı sürede bu yabancılardan elde edilen turizm geliri yüzde 6 azaldı ve 15,8 milyar dolara düştü. Bu, geçen yıla göre, 1 milyon daha fazla turist girişi sağlayıp 1 milyar dolar daha az gelir elde etmek, yani müthiş bir yoksullaşma demek !...
2004’te kişi başına 705 dolar olan kişi başına turist geliri, her yıl düzenli olarak azaldı ve 2007’de 608 dolara indi. 2008’de biraz toparlanıp 636 dolar olan turist başına gelir, 2009’da ise müthiş bir biçimde dibe vurdu ve 580 dolara kadar geriledi. Bu, 2004’teki fiyatın yüzde 28 altına inmek demek.
Yoksullaştıran sanayi üretimi, yoksullaştıran turizm ile, dostlar alışverişte görsün kandırmacasından uyanmak gerek. Evet, sap varsa da, dane yok… Bu gidişin ne sermayedara, ne de emeğe bir hayrı var. Üretim endekslerini takip etmek kadar, kaça üretim, kaça ihracat, kaça turizm sorularını araştırmazsak, ayağımızın altından çekilen toprağın farkında bile olamadan kendimizi dipsiz kuyularda buluruz.