Mustafa Sönmez
15.02.2010, Pazartesi
Avrupa Birliği’nin zayıf halkaları Yunanistan, Portekiz ve İspanya’nın zor durumda olmalarının dillendirilmesi, bir anda piyasaları altüst etti. Dolar talebi zirve yaptı, borsalar düştü. Bugün parite 1.35’e yaklaşmış durumda. Oysa, düne kadar avronun dolar karşısında müthiş bir yükselişi vardı. Dolardan kaçanlar rezerv para olarak avroya sarılıyorlardı. Bunlar konuşulduğunda 1 avro kabaca 1.4 ile 1.5 dolar aralığında bir pariteye sahipti. Avrupa ekonomilerinin içinde bulunduğu sıkıntılı durumun avroyu ciddi biçimde etkilemesi bir süre daha devam edeceğe benzer.
Avro karşısında dolardaki yükseliş ise ABD ekonomisinin iyileşmesi ile ilgili değil. Henüz kimse Amerikan ekonomisinin toparlandığını söyleyemiyor. Ne var ki, AB ve Japonya ‘nın “dibi daha kara” olduğu için ABD ekonomisi göreli olarak daha iyi konumda algılanıyor ve bu algılamanın doların değer kazanmasında etkisi var. Ama daha çok da, dolara talep, sıcak para sahibi yatırımcının parasını alıp ülkesine dönme arzusuyla ilgili.
***
Güney Avrupa’daki sarsıntının tüm AB’ye yayılması, AB’deki nezlenin Türkiye’de grip olarak hissedilmesine yol açacağını gösteriyor. Türkiye’ye etkiler, Avro üstünden hissedilmeye başlandı ve hissedilecek. Çok değil, daha Kasım 2009’da 1,49 ile zirve yapan Avro-dolar paritesi, bugün 1.35’e inmiş durumda.
Avrodaki bu değer düşüşü, AB’deki çalkantının sürmesiyle devam edecek. Peki bu durum Türkiye ekonomisini nasıl etkileyecek? AB, Türkiye için dış ticaret, doğrudan yabancı sermaye, sıcak para ve diğer borçlanma hareketleri açısından en önemli partner. Ayrıca Türkiye’nin turizm endüstrisi çarkı da büyük ölçüde AB rüzgarıyla dönüyor.
2009’da yüzde 23 azalsa da 102 milyar dolar olarak gerçekleşen ihracatta AB yüzde 46 pay aldı. İthalatımızın ise yüzde 40’ı AB’den. 2009’da AB’den 56 milyar dolarlık ithalata karşılık, bu bölgeye 47 milyar dolarlık ihracat yapıldı. Avronun düşüşü, Türkiye için TL cinsinden ihracat gelirinin azalması, ithalatın ise görece ucuzlaması demek. AB’deki sıkıntının sürmesi ile AB’nin ihracat talebi düşmeye devam edebilir. Ama düşmese de, düşmüş Avro ile ihracat Türkiye’nin aleyhine. Buna karşılık doların yükselişi, Türkiye ihracatçısı için iyi haber değil. Çünkü, ihracatçı, AB’ye sattığı otomotiv, beyaz eşya, giyim vb. malları, önce dolarla borçlanıp o dolarlarla Asya’dan ucuz girdi ithal ederek (içeride ucuz emek kullanarak ) üretiyor ve AB’ye satıyor. Yükselmiş dolar, hem borçlanma maliyetini, hem ithal girdi, dolayısıyla, üretim maliyetini artıracağı için Türkiye ihracatçısının rekabet gücünü olumsuz etkiler ve onu biraz daha dampingli satışa mecbur bırakır. Bu da iyice yoksullaşmak demektir.
***
AB’deki sarsıntı, bölgedeki sıcak paranın çekilişini de getiriyor. Türkiye de bundan nasibini alır ve sıcak para ufak ufak satıp çıkmaya başlar. Bu da doları yukarı iter. Doğrudan yabancı sermaye girişi zaten 2009’da çok düşmüştü. İnişe geçen Türkiye ekonomisi doğrudan yabancı sermaye girişlerini de bir başka bahara bekler.
Türkiye’nin 2009’un 9’ncu ayı itibariyle dış borç stoku 275 milyar dolara yakındı ve bunun ancak 100 milyar doları Avro üstünden borçlanmaydı. Avro’daki düşüş, ancak dış borçların üçte birini olumlu etkiler, buna karşılık dolardaki yükseliş, kalan dış borç stokunun üçte ikisinin çevrilme maliyetini yukarı çeker.
Turizmde de 27 milyonu bulan turist girişinde AB’nin payı yüzde 52. AB’deki sıkıntı, turizm taleplerini bir sezon daha aşağı çeker ya da Türkiye turizmcisini bu yıl da fiyat kırmaya zorlar. Hem de Akdeniz çanağındaki rakiplerle dibe doğru yarışarak!...Turizmci hem Avro’daki düşüşten hem de talep yaratmak için yapacağı dampingden dolayı iyice yoksullaştırıcı turizm batağına saplanabilir.
Bu etkenlerin toplamı, AKP iktidarını, IMF anlaşmasına biraz daha mecbur bırakan gelişmeler olarak da okunabilir.