Sayfalar

27 Ağustos 2010 Cuma

Sıcak Para Ağlarını Örerken...

Mustafa Sönmez

27.08.2010, Cuma
Anayasa değişikliği için referanduma gidilirken aylardır ekonominin yelkenini sıcak para rüzgarı şişiriyor. AKP iktidarı, bu konjonktürü de böyle bir yalan rüzgarı ile geçiriyor ve sıcak paranın pompaladığı ithalatla terbiye edilip düşen fiyatlar, görece istihdam kıpırdaması, 2009’a göre görece büyümüş görünen ekonomi, referandumda “Evet”çi AKP’ye meydanlarda sahte cakalar satma imkanı da veriyor. Sıcak para girişinin bu aldatmasına, iş dünyasının önemli bir kısmı da kanmış, hele ki dünyadaki ikinci dip ihtimallerini görüp duydukça, ölümden korkup sıtmaya razı olmuş haldeler. AKP’nin, bu sıcak para rüzgarına erken seçime kadar da ihtiyacı var. Bakalım, rüzgar esmeye devam edecek mi…

***

Dış kaynak hareketlerinin seyrine bakıldığında,Türkiye kapitalizmi 2010’da yeniden bir “sıcak para sarhoşluğu” yaşıyor denebilir. 2009’un başında geri çekilen ve stok olarak 43 milyar dolara kadar düşen sıcak para, 2009’un ikinci yarısından itibaren geri döndü ve stok 2009 sonunda 66 milyar dolara çıktı. Ama esas patlama 2010’da yaşanıyor. 2010’un ilk yarısının sonunda 20 milyar dolara yakın sıcak para girişi borsaya ve devlet kağıtlarına geldi. Böylece stok, 75 milyar doları aştı. Sıcak para girdikçe kur düştü ve ithalat daha cazip hale geldi ve coştu. Sonuçta dış ticaret açığı büyüdü ve akabinde de cari açık yılın ilk yarısında 21 milyar dolara yaklaştı. Yani bugün Türkiye’nin cari açığını ya da ortaya çıkan döviz açığını, borsaya ve devlet kağıtlarına gelen sıcak para karşılar vaziyette. Bu buz üstündeki dans nerede tökezler diye beklerken, sıcak para ağlarını örmeye devam ediyor.



Kaynak:TCMB veri tabanı

Sıcak paranın ilgisi, sadece Türkiye’ye değil. Benzer ülkeler de aynı parayı çekiyorlar. Bunun altında, ABD ve Avrupa finans kapitalini batmaktan kurtarmak için pompalanan likidite yatıyor. Büyük bütçe açıkları ile sonuçlanan kriz yangınını söndürme operasyonun ardından Avrupa, (başta Almanya) büyüyen bütçe açıklarını daraltmak üzere maliyede kemer sıkmaya gitti. Bu bir durgunluğa gidiş demek aynı zamanda. Haliyle, durgunluk içindeki ekonomide bankalar, reel sektöre kredi açmak yerine, yüzde 3-4 faizli ABD Hazine kağıtlarına para yatırıyorlar. Sıcak para da, bu tehlikeli sularda seyretmek yerine, krizden dolaylı etkilenmiş ama bütçe açığı, kamu borç stoku henüz tehlikeli boyutlara ulaşmamış “yükselen çevre ülkeler”i yatırım yeri olarak seçiyor. Türkiye de bunlardan biri.


Aşırı sıcak para girişinin, üretim ve ihracat deformasyonu yarattığı bilinen bir gerçek. Bu deformasyondan uzak olmak isteyen ülke, sıcak paraya da temkinli yaklaşıyor. Tobin vergisi gibi caydırıcılarla sıcak para girişine kontrol uyguluyor, daha ziyade, doğrudan yabancı sermaye ve kredi kullanımı ile dış kaynak ihtiyacını karşılamaya çalışıyor. Aralarında Türkiye’nin bulunduğu bazı ülkelerde ise sıcak paraya “Mevlana” tavrı var…Ne olursan, ne yaparsan, neye yol açarsan, fark etmez, gel!...


Türkiye gibi ekonomilerin sıcak para aktıkça ulusal paraları da değerleniyor ve değerlendikçe, sermayenin rant kazançları daha da artıyor. 2010’un ilk yarısında cari işlem açığı 21 milyar dolara yaklaştı. Krizde geçen 2009’un ilk yarısında cari açık 7.4 milyar dolardı. Açığın üçe katlanmasına rağmen, doludizgin sıcak para girişi sonucu , döviz sepeti (1 dolar+1 avro)12 ayda yüzde 5’e yakın ucuzladı.


***
Peki bu sıcak para akışı nereye kadar? Gözler IMF ve derecelendirme kuruluşlarının notlarında. Buralardan alarm işareti gelmedikçe sıcak para akmaya devam ediyor. Derecelendirme kuruluşlarının yakın dönem raporlarında genel yaklaşım şöyle: TL’nin değer kazanması ile patlayan ithalat, enflasyonu terbiye ediyor, ama buna karşılık cari işlem açığını hızla büyütüyor. Mali kural uygulamasının ertelenmesini hatırlatan bu raporlarda cari açığın büyümeye devam edeceği ve TL’nin aşırı değerlenmesi karşısında kaçınılmaz hale gelecek bir devalüasyonun yaratacağı sarsıntı hatırlatılıyor. Bu deprem öncesi, sıcak paranın da satıp kaçma zamanı. O an, hangi an,belli değil.


Bu arada sıcak para kaçınca ve yüksek oranlı bir devalüasyon yaşanırsa ne olur ? İhracatçılar da bunu istemiyor mu? İstiyorlar da, ya borçlu özel sektör? Onların borçlarının artacak TL karşılığı ? Öyle böyle değil, özel sektörün kısa vadeli dış borcu, Haziran 2009 ile Mayıs 2010 arasında yüzde 24 artarak 45 milyar dolardan yaklaşık 56 milyar dolara çıktı. Bu, Eylül 2008’deki rekor düzeye yeniden tırmanma demek… Döviz fiyatlarındaki şok artışların, kısa vadede döviz borçlularında yaratacağı sarsıntıyı düşünebiliyor musunuz?


AKP’liler, “tevekkülcü”…Bize bir şey olmaz, aymazlığındalar ve sıcak paranın yerli üretimde, istihdamda, ülkenin gelişme dinamiklerinde yarattığı erozyon da çok umurlarında değil…Şimdi daha önemli işleri var. Hele yargıyı da kontrollerine geçirecekleri evet oyları sandıktan çıksın, ondan sonrası tufan…