Türkiye, 1980’lere kadar, daha çok içe kapalı bir ekonomiydi. İhracatı çok düşüktü ve tarım ürünlerine dayanıyordu. İthalat, ağırlıkla ham petrol ve makine-teçhizata dayalıydı ve sıkı kontrol altındaydı. 24 Ocak 1980 kararları, birçok şey gibi dış ticaretin de libere edilmesine karar verilen kilometretaşıydı. O tarihten sonra Türkiye daha, daha çok dünya kapitalizmi ile bütünleşti ve ihracat, ama özellikle ithalat daha çok arttı. Bu sürecin 2000 sonrası kat ettiği gelişme, öncesi 20 yılı çok gerilerde bıraktı. 2000’de 28 milyar dolar olan ihracat, milli gelirin yüzde 10’u büyüklükteydi. 2010’a gelindiğinde 110 milyar doları bulan ihracat milli gelirin de yüzde 18’i büyüklüğündedir artık. Aynı şekilde hızla tırmanan ithalat, 2000’de 54 milyar dolar iken bugün 170 milyar dolara merdiven dayadı ve 10 yılda milli gelirin yüzde 18’inden yüzde 23’üne çıktı.
Dışa açılmaya methiye düzen neoliberaller, bu açılmanın-daha çok dışa saçılmadır aslı- ortaya çıkardığı büyük bağımlılığı pek görmek istemezler. Son 10 yılda bile 27 milyar dolardan 70 milyar dolara sıçramış bir dış ticaret açığı söz konusudur ve bu açıkla yaşamak için sıcak para morfinmanlığına kapılmıştır Türkiye…
***
Buraya kadar anlatılanlar dış ticarette büyümenin boyutlarını anımsatmak içindi. Esas konumuz ise şu: Dünya kapitalizmi ile bu kadar alışverişin kaymağını kim yiyor? Toplamı 270 milyar doları bulan dış ticareti kaç firma yapıyor ve bu faaliyete kaçı damgasını vuruyor? İşte bu ilginç soruya ışık tutacak verileri TÜİK açıkladı. İlki 2009’a ait olmak üzere başlatılan bir yeni ankette, TÜİK, ihracatçı ve ithalatçı kuruluşların profillerini çıkarmayı amaçlamış ve bakın ortada nasıl bir görüntü var;
TÜİK’in bulgularından anlıyoruz ki, ihracat işi yapan 47 bin, ithalat işi yapan 52 bin dolayında firma var. Ama, bunlar irili-ufaklı firmalar…Şırnak’tan Irak’a, Hatay’dan Suriye’ye, Edirne’den Bulgaristan’a mal satan da var, İran’dan Van’a, Erzurum’a, Çin’den Antep’e ithalat yapan da..Önemli olan 50 bini aşkın ihracatçı-ithalatçının olması değil. Önemli olan bu faaliyet kaç firmanın kontrolünde.
TÜİK diyor ki, ilk 50 firma ihracatın yüzde 41’ini, ithalatın ise neredeyse yüzde 50’sini gerçekleştirirler. İlk 100 diye biraz genişletirseniz, ihracattaki payları yüzde 50’ye, ithalattaki payları yüzde 60’a yaklaşıyor.
Tekrar hatırlatalım 50 bine yakın ihracatçı ve 50 bine yakın ithalatçı içinde ilk 50’den, ilk 100’den söz ediyoruz ..Yani binde 1’in hakimiyetinden!...
Bu dış ticaretin hakimlerinin hangi firmalar olduğu da sır değil. Kısa adı TİM olan Türkiye İhracatçılar Meclisi, her yıl bu “ihracat şampiyonları”nı ödüllendiriyor. İlk 6 firma, aşağı yukarı aynı, arada bir yer değiştiriyorlar. Bunlar otomotiv firmaları Oyak Renault ve Ford, beyaz eşya ihracatçısı Vestel, Koç’un özelleştirmeden aldığı petrol rafinaj tekeli Tüpraş ve yine Koç Grubu’na ait Tofaş ve Arçelik. Diğer büyük ihracatçılar arasında Toyota, sınai ve tıbbi gaz ihracatçısı Habaş, demir-çelik ihracatçısı İçdaş, giyimcilerin lideri GSD Dış Ticaret, yine demir-çelik ihracatçısı Diler Dış Ticaret var. En önemli, belki de en hakiki ihracatçı ise Şişe Cam…Neden böyle diyoruz? Çünkü bu ihracat şampiyonu olarak ödüllendirilen firmalar, aynı zamanda önemli ithalatçılar. İhraç ettikleri otomotiv ürünlerinin, petrol ürünlerinin, beyaz eşyaların, elektroniğin, demir-çelik ürünlerinin, hatta giyim eşyalarının girdilerinin yüzde 50 ila yüzde 70’i ithal…Ama bu ihracatçılar, ithalat yaptıkları için ödüllendirilmiyorlar. Ondan dolayı ne kadar ithalat yaptıklarını bilmiyoruz.
Dış ticaret ile ilgili bakan Zafer Çağlayan, Çarşamba günü İstanbul’da bir basın toplantısı düzenliyor. Sayın Bakan, TİM’le birlikte her ay ihracat ritüellerini pek güzel sergiliyor. O toplantıya bir de ithalatın şampiyonları listesi ile gelse, şampiyon ihracatçıların aynı zamanda ne kadar ithalat yaptıklarını da açıklasa, böylece madalyonun öteki yüzünü de görebilsek…
Bilmem yapabilir mi?