Sayfalar

21 Ocak 2011 Cuma

AKP’nin Alternatifi Olmak…

Mustafa Sönmez

Seçim sandığına gitmeye fazla zaman kalmadı. Neoliberal-gerici AKP iktidarına son verme niyetinde olanların seçmene giderken inandırıcı, ikna edici bir programı olmalı ve bunu kitlelere anlayacağı bir dille, ikna edici biçimde açıklaması gerekli. AKP’nin, toplumun değişik kesimlerinin yaşam tarzlarına dönük müdahaleleri fütursuzca sürerken, bunun hedefi olan, gelecekten endişe duyan kesimlerin AKP’ye yakın durmayacakları açık. AKP iktidarının hızla otoriter-faşizan bir yönetime yöneldiği, 12 Haziran seçimlerinden tek parti iktidarı olarak çıkması durumunda artık saklamadığı gerici gündemi iyice hayata geçirmede önünde hiçbir engelin kalmayacağı da açık.

Türkiye’nin kıyı illerinin seçimlerdeki tavrı referandumdan farklı olmaz. Ya İstanbul merkezli Marmara, Orta Anadolu, Karadeniz ve en azından Kuzey Doğu Anadolu? Bu kesimlerdeki seçmenlerin “yaşam tarzı” kaygusu ne kadar oy tercihinde ağırlık taşıyor? İş-aş meselesine gelince seçeneklere yaklaşım ne olacak? İş-aş meselesinde AKP iktidarına alternatif olarak ortaya çıkanların, başta CHP’nin, inandırıcı olması için akla gelebilecek sorulara cevaplarının net olması, “Hem İsa’ya Hem Musa’ya yaranmak” yanlışına düşmemesi beklenir.

***

Yılda ortalama yüzde 7 büyüme yönünde bir hedef belirleniyorsa, bu büyümenin kaynağı da net olarak ortaya konulmalı. AKP iktidarı, bu kaynağı, ağırlıkla dışarıdan sağladı ve sağlama tercihinde. Dış kaynak, özelleştirmelere ve banka satışlarına gelen yabancı sermaye ile, banka kredileriyle ve borsaya devlet kağıtlarına gelen sıcak para ile sağlandı ağırlıkla…CHP, bu kaynak tercihine karşı, kendi tercihini nasıl tanımlıyor ? Bu kaynak tercihinin Türkiye’yi yeniden getirdiği cari açık darboğazı, hangi politikalarla aşılacaktır? Örneğin, nasıl bir döviz kuru politikası ve buna bağlı olarak nasıl bir sıcak para yaklaşımı söz konusu olacağının açıklıkla ifadesi gerekir.

Eğer dış kaynak, büyümede ağırlık taşıyacaksa, o zaman AKP iktidarında ortaya çıkan yoksullaştırıcı, bağımlılaştırıcı sonuçlar, bir başka iktidar döneminde de kaçınılmaz. Alternatif, dış kaynağa bağımlılığı azaltıp yerli kaynağa yönelmek olabilir. Bunun da yolu esaslı bir vergi reformundan ve tasarrufları özendirmekten geçer. Vergi reformuna niyeti olanların, her şeyden önce milli gelirden vergi olarak alınan miktarın radikal biçimde artırılacağını, bunun da gücü olan sınıflardan alınacağını ilan etmesi gerekir. Bu, dolaylı vergi ve ücretlilerden alınan gelir vergisi üstüne kurulu mevcut vergi sisteminde değişiklik taahhüdüdür. Bu yapılmadıkça, kalıplaşmış, “kayıt-dışı ile mücadele, vergi kaçağı ile mücadele” gibi kozmetik önlem ifadeleri ikna edici olmayacaktır. Kamu harcamaları ayağında da sosyal devlete dönüş vaat edilmelidir.

***

AKP iktidarı, özelleştirmeleri , politikalarının odağına koydu, hala en önemli gelir kaynağı olarak koruyor. İktidara alternatif CHP’nin sadece “kamu bankaları özelleştirilmeyecektir” ifadesi yetmez. Özelleştirmenin her türüne karşı olunduğu, kamu arsalarının, varlıklarının satışına, her tür kamu hizmetinin piyasalaştırılıp özelleştirilmesine karşı durulacağı, özellikle eğitim ve sağlıktaki yıkımların onarılacağı ifade edilmelidir. Özellikle enerjide kamuya getirilen yatırım yasağının değiştirileceği, kamu yatırımlarının toplam yatırımlardaki payının hızla artırılacağı programda yer almalıdır.

***

CHP’nin, kendini AKP’den ayrıştırmasının bir diğer önemli ayağı işçi hakları olmalıdır. Özellikle işgücünün, istihdamın esnekleştirilerek güvencesizleştirilmesi konusunda CHP, tavrını net olarak ortaya koyabiliyor mu? CHP metinlerine giren “İstihdamda istikrar ve esneklik arasında uygun bir dengenin kurulmasının önemi her geçen gün artmaktadır” ifadesinin ne anlama geldiği sorulmalıdır. TÜSİAD,TİSK gibi patron örgütlerinin peşinde oldukları esnekleştirme konusunda, bu kesimlere mavi boncuk dağıtma, daha baştan çalışan sınıfı kaybetmek demektir.

Alternatif olabilmek, emek sınıflarıyla örgütlenmeye bağlıdır. Ne var ki, ücretli olabilecek 6 milyonun işi yok, işi olan 13 milyon ücretlinin de örgütü yok. Sendikalı sayısı 3 milyonu, toplu sözleşme yapan sayısı 1 milyonu bulmuyor. Bu işsiz ve örgütsüz sınıfı kendine taban yapmadan, bir partinin neoliberal gericiliğin alternatifi olması mümkün değil. Dolayısıyla esnekleşmeye yüz verilmeden kitleleri yeniden örgütlü, sendikalı bir güç yapmaya dönük projeler sergilenmelidir. Yoksul annelere ayda 600 TL aylık vermeyi projelendirmek tabi ki iyidir ama daha iyisi, evlere kapatılmış 12 milyon kadına, 3 milyonu umudunu yitirmiş, 3 milyonu da umutla iş arayan işsizlere, atıl kitlelere iş yaratmak değil midir? Bunun projelerini üretmek, bu hedeflere ulaşmanın mümkün olduğuna innandırmak değil midir?

Gerçekten de işsizliği, açlığı geride bırakmak mümkündür, ama emeğe dayanmakla, emeğe gerçekleri ifade ederek onunla birlikte örgütlenerek olacak şeylerdir bunlar.