Mustafa Sönmez
2008 sonunda başlayıp 2009’a uzanan küresel kaynaklı krizimizin, özellikle büyük sermaye kesiminde fazla memnuniyetsizlik yaratmaması, onu, 2001 ve 1994 krizlerinden ayırt eden önemli bir özellik. Hatırlayın, hem 1994 hem de 2001 krizlerinde, yük, her krizde olduğu gibi, ücretli sınıfa, emeklilere, esnafa, tarımdaki küçük üreticiye yıkılırken büyük banka, holding, sanayi şirketleri arasında da, bu kurtlar sofrasında da güçsüz düşenin güçlüye yem olması hadiseleri yaşandı. Bu yıllarda bazı sermaye kesiminde şikayetler, sızlanmalar yükseliyor, firmalar, bankalar sektöründe iflaslar, el değiştirmeler, birleşmelerle sermaye yeniden yapılanıyordu. Özellikle kriz konjonktürlerinde hızlanan bu süreci, Marks, , “Kapitalistlerin kapitalistler tarafından mülksüzleştirilmesi” olarak adlandırır.
Çiller Başbakanlığında yaşanan 1994 krizi öncesi, yüksek tutulan faizin çektiği sıcak para, tıpkı bugün olduğu gibi ,TL’yi aşırı değerlendirdi, düşük kur, ithalatı kamçıladı ve hızla cari açığı büyüttü. Açığın finanse edilemez boyuta erdiği fikri sıcak paraya hakim olduğu anda, dışa kaçışlar başladı ve IMF’ye müracaat , yüksek oranlı devalüasyon kaçınılmaz hale geldi. Bu kur şoku, döviz açığı olan birçok bankanın tökezlemesine yol açtı. 1994 krizinde, İbrahim Betil’in Bank Ekspres’ini Doğuş aldı. Çukurova ve Eliyeşil Grubu’na ait İmpex Bank, Lapis Holding'ini sahibi olduğu TYT Bank, battı. Netbank, Besim Tibuk tarafından önce Atilla Uras'a satıldı ve adı Marmara Bank olarak değiştirildi ama o da 1994 krizinde battı.
***
Asıl deprem ise 2001 krizinde yaşandı. Ceylan Grubu’nun Bank Kapital’i, Kamuran Çörtük’ün Bayındırbank’ı, Cıngıllıoğlu ailesinin Demirbank’ı, Murat Demirel’in Egebank’ı, EGS Grubunun Egsbank’ı, Tarişbank, Cavit Çağlar’ın İnterbank’ı, Erol Aksoy’un İktisat Bankası, Zeytinoğlu’nun Esbank’ı, Dinç Bilgin’in Etibank’ı, Süzer’in Kentbank’ı, Yaşar Grubu’nun Tütünbank’ı, Gariboğlu’nun Sümerbank’ı, Sürmeli Ailesinin Sitebank’ı, Halis Toprak’ın Toprakbank’ı, Çukurova’nın Pamukbank’ı ve birkaç banka daha devlete, TMSF’ye devredildi. TMSF, 20’yi aşan bu bankaların zararları için Hazine’den 30 milyar TL’ye yakın kaynak kullandı. IMF’den borçlanılan ve faizleriyle 50 milyar TL’yi bulan bu kaynak, uzun yıllar, iç borç ana para ve faizleri biçiminde topluma ödetildi. Nasıl? Bütçe disiplini adı altında halktan daha çok vergi alıp halka daha az harcama yapılarak. Bankaları hortumlayanlara kayda değer bir ceza gelmezken, el konulan bankaların bazıları birleştirilerek yeni alıcılarına satıldı. Mesela Yapı Kredi Koç’a, Bank Ekspres Tekfen’e, Sitebank Yunanlı bir bankaya satıldı. Bir banka da Oyak’a verildi. Uzanlara ait banka ve şirketlere operasyon ve Uzanların mülksüzleştirilmesi ise RTE iktidarına nasip oldu. Bunlar, belki de Türkiye sermaye birikimi tarihinin en büyük çaplı sermaye içi, eleme, el değiştirme operasyonlarıydı. Kurtlar sofrasındakilerin bir kısmı, kurulmakta olan AKP’ye destek verirken RTE’den de beklentilerini saklamadılar(*).
***
Finans sektöründeki 2001 operasyonlarının da etkisiyle 2008-2009 küresel krizinin sert dalgaları, Türkiye’nin bankacılık kesiminde pek tahribat yaratmadı ama sanayi firmaları, ciddi yaralar aldılar. Anadolu’da, özellikle Denizli’de iflaslar yaşandı. Kapasiteler yüzde 50’lere gerilerken, sıkıntı olduğu gibi çalışanlara yıkıldı. Krizin başlangıcında işini kaybedenler 1 milyona ulaştı. İşte tutulanlara da eski, hatta düşürülmüş nominal ücretlere boyun eğmeleri dayatıldı. AKP iktidarı, büyük bütçe açıklarını ve kamu borçlanmasını göze alarak kamu kaynaklarını, krize karşı yangın söndürücü olarak kullandı. Bu sayede sermaye kesiminde ciddi dökülmeler yaşanmadı. ÖTV-KDV indirimleri, bazı vergi muafiyetleri, sübvansiyonlu kredi kullanımı, sigorta primlerine destek, artırılan kamu harcamaları vb. önlemler, irili-ufaklı birçok firmanın iyi-kötü ayakta kalmasına yaradı. Dahası, toplamı 16 milyar doları bulan ve ödemeler dengesine “net- hata-noksan” olarak geçen, kaynağı belirsiz döviz girişi, kur şokunun erken atlatılmasında etkili oldu. Sermaye içinde, bazı ihracatçıların, izlenen kur politikasından hoşnutsuzlukları ise AKP havuzunda yumuşatılıyor, başka parti adreslerine taşırılmıyor.
Bu dönemde, kapitalizmin “doğal seleksiyonu” için yeterli iklim oluşmasa da AKP iktidarı, tercihleriyle sermaye içinde farklılaşma yarattı. Bu, özelleştirmelerden, belediye,TOKİ yatırımlarından, kamu satın almalarından, islami burjuvaziye daha çok öncelik verilmesi biçiminde gerçekleştirildi. Kollama ve batırmanın en bilinen örneklerini ise Çalık ve Doğan Grupları oluşturdu. Çalık’a, Sabah-ATV kompleksi TMSF, Ceyhan rafineri lisansı EPDK marifetiyle verilirken biata direnen Doğan Grubu, vergi cezaları ile önemli ölçüde küçültüldü.
(*) Detay için bkz: M. Sönmez,Filler ve Çimenler,İletişim Yayınları, 2003