Mustafa Sönmez
28.07.2010,Çarşamba
Düne kadar yere-göğe sığdırılamayan küreselleşme, dünyada hem bloklar, ülkeler, hem de ülke içi sınıflar arasında gelir bölüşümünü daha da bozdu. Yıkıcı rekabet, devletin ekonomiden uzaklaştırılması, sosyal devletin budanması, anti-sendikal düzen, artan işsizlik, bölüşümde emek, alt-orta sınıflar aleyhine sonuçlar yarattı. Bunu, OECD’nin verilerinden de görebiliyoruz. Bölüşümde adaletsizliğin göstergesi olan gini oranının gelişmiş-gelişmekte olan tüm ülkelerde (birkaçı hariç) bozulduğu-0’dan 1’e doğru- hemen görülüyor.Gelir adaletsizliği liginde şampiyon Meksika’yı, maalesef Türkiye izliyor. Aslında, Türkiye’deki gelir eşitsizliği, OECD’ye bildirilenden daha fazladır. Gelir adaletsizliğinin ölçümünde ne tür sağlıksız yöntemler izlendiğini bu sütunda bir çok kez yazdım. Onca makyajlamalara rağmen, mızrak çuvala sığmıyor, bu haliyle bile utanç verici bir bölüşüm tablomuz var.
Küresel krizin merkezi ABD’de de bölüşüm alarm verici. Keza Avrupa ülkelerinin çoğunda da küreselleşme bölüşümü iyileştirmedi, tersine bozdu.
Kaynak:OECD.Stat.Extracts
Bölüşümün daha da adaletsizleşmesi sonucu, dünya ekonomisi eksik-tüketim illetine yakalandı. Bu hastalık, bugün krizden çıkışın da önünü tıkıyor. Çünkü dünya ekonomisinin kalıcı bir büyüme ivmesi yakalaması bu bölüşüm ilişkilerinin değişmesini, alt-orta sınıfların, harcanabilir gelirlere kavuşmasını , ücretlerin, talebin artırılmasını gerektiriyor.
IMF’nin ön ayak olduğu krizden çıkış için politika önerileri, tüketime gark olan, bunun için de dünyanın tasarruflarını tepe tepe kullanan ABD’nin, artık tüketimini kısıp ihracata yönelmesini; diğer ülkelerin de pazarlarını ABD’ye açmasını içeriyor. Bunun için de cari fazlası olan Çin’e yükleniyorlar. Çin’in parasını değerli hale getirerek ihracatçılıktan ithalatçılığa dönmesi öneriliyor. Unutulan şu: Çin’de, ABD’nin,Avrupa’nın mallarını tüketecek bir kitle var mı? Çin, halkının gelir düzeyini artırıcı bir politikadan ziyade, ucuz emeğini kullanan bir sermaye birikimi modeli ile bugünkü yere geldi. Bunu bozmaya da hiç niyeti yok. Çin’in, tasarruf yerine tüketime yönelerek, iç pazarını derinleştirerek, ithalatçı duruma gelerek Batı’yı kuyudan çıkarma beklentisi, boş bir hayal.
ABD’nin yeniden ihracatçı olması, dolayısıyla çarklarını çevirebilmesi, ancak Almanya, Japonya gibi , satın alma, tüketme gücüne sahip kitlesi olan ülkelerle mümkün olur. Ama onlar da, özellikle Almanya, kuyudaki ABD’ye ip sarkıtmaya pek niyetli değil. Tersine, mali disiplin ile maliyesini düzenleme, ihracat kapasitesini genişletme derdinde. Mesele de burada düğümleniyor işte.
***
Türkiye’nin de krizi daha küçük maliyetlerle geçiştirmesinde iç pazarı önemli rol oynayabilirdi. Özellikle 2000’li yıllardaki üretim kapasitesini “AB’ye dönük ihracat” üstüne bina eden Türkiye, AB’deki daralma ile birlikte alternatif dış pazarlar bulmakta güçlük çekiyor. Ya iç pazar ? İşte orada da dünyanın en eşitsiz gelir bölüşümü ayıbı ayağa dolanıyor. Türkiye gelirinin yarısını, yüzde 20’lik nüfus kullanırken, diğer yarısı yüzde 80’e kalıyor. Bu, 72,5 milyon nüfusun dörtte üçünden fazlasının, mutfak-barınma ihtiyaçları dışında harcayacak pek gelirinin olmaması demek. Ev, otomobil, beyaz eşya vb. nüfusun çoğunluğu için ya alınamaz ya da kolayca yenilenemez harcamalar.
Bölüşümde adaletsizlik, sistemin ayağındaki pranga. Dünya ve Türkiye, krizden başını kaldırabilmek için geliri yeniden daha adil bölüştürmeye mahkum. Ama, bu kolay değil. Gelir piramidinin tepesini işgal eden, benden sonrası tufan, diyen oligarşiye rağmen , mücadele etmeden bölüşümü iyileştirmek mümkün değil. Mutlu azınlık, kendi sistemlerinin uzun vadede ömrünü uzatacak böyle reformlara bile tahammülsüz. Sınıf körlükleri, onlarla beraber tüm sistemi aşağı çekiyor…