Mustafa Sönmez
14.05.2010, Cuma
Günün sorusu, “mali kural nedir, ne getirecek?”…Neoliberaller, IMF, “piyasa” pek sevdi bu “mali kural” meselesini. Çok basit haliyle, AKP iktidarı, ne kadar bütçe açığı verileceğini, ne kadar borçlanma yapılacağını, belli formüllere bağlıyor ve iktidarın iradesini (kendisini ve sonraki iktidarları) bu formülasyonun ipoteği altına alarak, neoliberal hedefleri, yasa haline getirmeye hazırlanıyor. Esas adres ise “piyasalar”. Yani AKP’nin, firmaların borçlandığı finans kapital. Onlara, bizde Yunanistan türü kazalar olmayacak, bütçe açığını kontrol altında tutacak, aşırı borçlanmayacağız. Bunun için de kendimizi yasa ile bağlayacağız, güvencesi veriliyor…İlk elde kulağa iyi bile gelen bu mali disiplin, kamudan iş ve sosyal devlet himayesi bekleyen sınıflar için, halkın iradesini temsil eden siyasiler için ne anlama geliyor?
***
AKP iktidarı, IMF kontrolünde, 2003’ten 2008’e yürüttüğü ekonomi politikalarda, sıkı bir mali disiplin uyguladı. Yani, bütçe açığını düşürüp, faiz dışı fazlalar yaratarak IMF’nin alacaklarını ödedi, kamunun borç stokunu bir hayli törpüledi. Ama bunu nasıl yaptı? Kamu çalışan sayısında , onların maaşlarında sıkıyönetim uyguladı, kamu yatırımlarını pek artırmadı, özelleştirmelerle sattı savdı, dolaylı vergilere yüklendi, sağlık-eğitim harcamalarını, tarıma desteği azalttı. Kısaca neoliberal bir iktidarın yapabileceği bütün devleti küçültme operasyonlarını yerine getirdi. 2002’de ulusal gelirin yüzde 16’sına yaklaşan devlet harcamaları, yılda ortalama yüzde 7 büyüyen AKP iktidarının altıncı yılında, 2007’de yüzde 13’lere kadar düşürüldü. Bütçe açığı ve kamu borç yükünü de azaltan bu anti-sosyal, devleti küçültme operasyonunu, IMF de takdir etti.
Kaynak:TÜİK, GSYİH veri tabanı
2009’a, yani kriz yılına gelince kamu maliyesi tavsadı. Ekonomi küçülünce vergi gelirleri düştü, piyasaya gaz vermek için yapılan ÖTV-KDV indirimleri, vergileri yine azalttı. Yüz binleri bulan istihdam kaybı, hem vergi hem SSK prim gelirlerini azalttı. Buna karşılık sağlıkta dönüşüm adlı programdaki fiyasko, Sosyal Güvenlik Kurumu’nda önemli bir açık yarattı. Yerel seçimlerle AKP iktidarı harcamalarda eli sıkı davranmadı. Sonuçta, 2009’da bütçe açığı 52 milyar TL ile ulusal gelirin yüzde 5,5’una, kamu borç stoku da 288,2 milyar dolar ile ulusal gelirin yüzde 46,6’sına tırmandı.
2010 ve izleyen yıllar, hem AB’de, hem Türkiye’de devletin mali krizinin öne çıktığı bir dönem. Yunanistan bozgunundan sonra, borç verenler açısından bütçe açıklarına ve borç yüküne bakmak daha çok önem kazandı. Türkiye’nin de büyüyen bütçe açığı ve artan kamu borç yükü borçlanmasını zorlaştırıyor. İşte AKP iktidarının, IMF’yi uzakta tutarak yaptığı Orta Vadeli Plan (2010-2012)’ın icrasında, kreditörlere bir mali kural güvencesi veriliyor.
***
Finans kapitale, “Bütçe açığı ve borçlanmayı kurallı yapacağız ” taahhüdünün bir yasa haline getirilerek verilmek istenmesi, gelecek iktidarları da bağlayıcı bir düzenleme. Bu tasarı yasalaşırsa, AKP yerine gelecek bir iktidarın, kendi maliye politikası, kendi ekonomi politikası olamayacak. Neoliberal zihniyetin maliye politikalarının, birikim modelinin baskısı altında kendini hissedecek. Farklı bir politika izlemeye kalkarsa, borç verenlere taahhüt edilmiş yasayı ihlal etmiş bir iktidar görüntüsü verecek. Böylece, özerkleştirme adı altında Merkez Bankası üstünde söz söyleme hakları sınırlanan halkın seçilmiş temsilcileri, sektörel düzeyde “denetleme-düzenleme kurulları”na yetkilerini kaptırdıkları gibi, maliye politikası belirleme iradelerini de “piyasa”nın rüzgarına teslim etmiş olacaklardır.