Mustafa Sönmez
17.05.2010, Pazartesi
Krizle, 1 yılda yüzde 11’den yüzde 14’e sıçrayan resmi işsizlik oranı, Hükümeti tabi ki telaşlandırdı. Hükümet, bugün-yarın Ulusal İstihdam Stratejisi başlıklı bir gündem yaratacak. Oradan bazıları yeni şeyler umuyorlar. Ama boşuna beklemesinler: Bugünün bağımlı Asyalaşma stratejisinden, yeni istihdam imkanı çıkmaz. Çünkü bu model, iyi zamanlarında bile yeterli istihdam yaratmadı. Alın 2003-2009 dönemini. Tarım dışı sektörler yılda ortalama yüzde 5,1 büyümüş,ama aynı dönemde bu sektörlerde istihdam artışı yıllık yüzde 2,1’de kalmış. Analizi sanayi büyümesi ve istihdamı olarak alırsak, durum daha iç karartıcı. Sanayide büyüme yüzde 5, istihdam artışı yüzde 0,5 !...
İşgücü piyasalarının “otorite”si kabul edilen Seyfettin Gürsel, bu tür büyümenin istihdam yaratmadığına ikna olmuyor bir türlü ve “istihdamsız büyüme” tezini “efsane” olarak niteliyor. Bahçeşehir Üniversitesi Araştırma Merkezi Betam’ı da yöneten Gürsel’e, sayılara soğukkanlı ve sağduyu ile bakmasını tavsiye etsek, işe yarar mı acaba?
TÜİK’in milli gelir ve Hanehalkı İşgücü veri tabanı ortada. Özellikle IMF destekli , dışarıda likidite bolluğunun gazıyla yaşanan 2003 sonrası ihracata dönük büyüme, en az emeği en ucuza kullanarak gerçekleşti. Tarım dışında büyüme, özellikle 2004-2007 arası yüksekti. Daha daraltıp sanayiye bakarsak yıllık yüzde 8’e ulaşan büyüme yaşandı 2008’e kadar. Ama aynı tempo istihdamda görüldü mü? Hayır, yüzde 1-2’lerde dolaşan istihdam artışı…2009’da bile sanayi yüzde 7 küçülürken istihdam yüzde 8’den fazla düşürüldü. Daha fazlasını yapamadılarsa buna kıdem tazminatı yükü engel oldu.
Bu, aslında, Türkiye’ye mahsus bir özellik değil. Uluslar arası Çalışma Örgütü(ILO) metinlerine göz atın, bunun özellikle çevre ülkeler için , Asya ülkeleri için bir hastalık olduğuna işaret ediyor ILO. Nedeni de belli. Bu ülkeler ABD,AB gibi merkezlerin tedarikçisi. Onlara dayanıklı-dayanıksız tüketim malı üretirken en önemli rekabeti, emek üstünden yapıyorlar. İşçi yurttaşını en insafsızca sömüren, avantaj sağlıyor ve hedef “en az istihdamı en ucuz ücretle çalıştırıp rekabet gücü kazanmak”…Dibe doğru amansız yarış…
***
Küresel krizle yüzde 5’e yakın daralan Türkiye kapitalizminde de “çıkış stratejisi” diye belirlenen yol, aynı ezber, aynı patikada yol almak. Ama nafile…Son aylarda daha çok, stoka yapılan üretim kimseyi heveslendirmesin. Sanayi, yine dışa aşırı bağımlı ve 3 ayda cari açığı yine 10 milyar dolara tırmandırdı. İstihdamda ise kimse bu sözde toparlanmanın bir istihdam yaratacağını ummasın. İşveren örgütleri TÜSİAD, TOBB, TİSK, MÜSİAD, “işsizliğe karşı önlem” adı altında başka bir şeyin peşindeler: Onun da Seyfettin Gürsel gibi birçok sözcüsü var. İşgücünde esneklik adı altında tensikatları kolaylaştırıcı düzenlemeler ve işverenlerin daha çok tensikatına ayak bağı olan kıdem tazminatı hakkının gaspı, hazırlanan “Ulusal İstihdam Stratejisi” adı altındaki saldırı planının ana hedefleri olacak.
26 Mayıs tarihli genel eylemde emek örgütleri bakalım ne yapacaklar. 1 Mayıs primi ile yılı idare ederiz, havasına giren sendika yöneticileri, bu saldırılara karşı etkili bir direniş örgütleyemezlerse, başlarına 1 Mayıs’ta Türk İş Başkanı Mustafa Kumlu’yu AKM’ye kaçırtan tepkilerden beteri gelir. Bu iş, kutlama yapmaya benzemez…Ucunda daha çok işsizlik, daha çok açlık var…
Kıpırda sendika!...Saldırıları bitmiyor. Esnek olma, katı ol !…