Mustafa Sönmez
12.05.2010, Çarşamba
Yunanistan krizinin tüm Avro alanına bulaşmasını önlemek için 440 milyarı Avrupa Birliği üyesi ülkelerinden, 60 milyarı komisyondan ve 250 milyarı IMF'den olmak üzere 750 milyar Avroluk bir paket oluşturuldu ve bu pakete “kalkan” adı verildi. Yunanistan için açılan 110 milyar Avroluk paketle beraber, ABD'nin kurtarma paketinden daha büyük, yaklaşık 1 trilyon dolarlık bir likidite sağlama paket yaratılmış oldu. Bu paketin içindekiler hemen açılıp saçılıp dağıtılmayacak tabii. Paketin varlığı, bulaşma ihtimali çok yüksek krizi şimdilik yatıştırdı. Pakettekiler açılıp saçılmıyor, sadece zaman kazandırıyor. Yangının alevlenmesi halinde köpüğün kapının arkasında asılı olduğu rahatlığını veriyor.
Eksik olan ne? Eksik olan, kamu maliyesi krizi yaşayan Güney Avrupa ülkelerinin krizinin nasıl aşılacağının henüz belli olmamasıdır. Bu paketten borçlanarak borç stoklarını çevirecek ülkelere bu borçlanma ne kazandıracaktır? Bütçe açıklarını daraltmayı mı, borç stoklarını törpülemeyi mi ve ardından sürdürülebilir bir büyüme ivmesi yakalamayı mı? Borçlanma, yüzde 5’e varan piyasa faizi ile yapılacaksa, borçlanan ülke mali yapısını bu faizlerle nasıl iyileştirebilir ? Krizdeki ülke bu faizle borçlansa bile, içeride kemer sıkmadan hiçbir şey yapamaz. Bunu Türkiye’ye 2001’de IMF parası yaptırmıştı, kimsenin de gıkı çıkmamıştı. IMF, düşük faizli kredi kullandırmış ama mali disiplinle maaşları geriletmiş, kamu yatırımlarını budamış,özelleştirmeleri dayatmış, vergileri ağırlaştırıp banka sisitemini hızla tasfiye ettirmişti. Hem alt-orta sınıfların hem de sermayenin bir kısmının canı yandı bu süreçte.
Aynı şeyi, Avrupalılar yaşarlar mı, esas mesele bu.
Bir de şu var: Ya bu pakette toplanan fonlar, borçlanan ülkeleri rehavete sürükler yeni batıklar ortaya çıkarırsa ? O zaman pirincin taşını kim,nasıl ayıklayacaktır? Hadise dönüp dolaşıp ülke içi sınıf kavgasında düğümleniyor.
***
Kaynak: TÜİK,TCMB veri tabanları, 2010 istihdam verisi Ocak ayına aittir.
Türkiye’de dövizdeki tırmanma, kalkan operasyonuyla sakinledi, ama şimdilik. Bu arada açıklanan sanayi, cari açık verileri, bir yeni büyüme ivmesi yakalansa da, malum hastalıkların aynen sürdüğünü ve bildik cari açık krizlerinden birine daha yol alındığını ortaya koyuyor. Sanayi üretimde, her ne kadar kriz öncesi çizgi yakalanmamış olsa da kısmi bir toparlanma var. Ama, sanayi toparlanıp ihracat artmış göründükçe, cari açığın bütün haşmetiyle geri döndüğü anlaşılıyor. 2008’in ilk 3 ayında 12,3 milyar dolar olan cari açık, 2009’un ilk 3 ayında, yani ekonominin yüzde 14 dolayında küçüldüğü 2009 ilk çeyreğinde, azalan ithalat talebinin etkisiyle, 2 milyar doların altına düşmüştü. Ama, sanayinin toparlandığı, ihracatın arttığının büyük bir şamatayla açıklandığı 2010’un ilk çeyreğinde, cari açık hazretlerinin 10 milyar doların eşiğine geldiği de açıklandı. Böylece, dönüp dolaşıp aynı filmi seyretmeye başladık.
Bu sağlıksız büyümenin bir kamburu da istihdam yaratmaması. Henüz 2010’un mart verisi açıklanmadı ama 2008 martında 4 milyon 403 bin olan sanayi istihdamı, 2009 Mart’ında 409 bin kayıpla 3 milyon 994 bine inmişti. Ocak 2010’da bu sayı 4 milyon 281 bine çıksa da 2008’in ocak ayından 128 bin kişi geride. Mart verileri açıklandığında kaybın telafi edilip edilmediğini göreceğiz.
Ama net olan bir şey, bu, dış kaynağa dayalı, ithal girdiye bağımlı büyüme, en az emeği kullanıp en az ücreti ödeyerek doğrulmaya çalışsa da, cari açık kamburunu büyüterek yeni bir hüsrana yine koşar adım ilerlemek istiyor.
Bu kadar bile bile lades olur mu?