Mustafa Sönmez
07.04.2010, Çarşamba
2009 krizinde , başta sanayidekiler olmak üzere çoğu alt sektör küçülüp bilançoları zarar yazarken bankalar kar rekorları kırdı. Öyle böyle değil, bankaların vergi öncesi karları 2008’den 2009’a yüzde 50 artarak yaklaşık 17 milyar TL’den 25 milyar TL’ye çıktı.
2009’da bankaların daha az riskli yatırım araçlarına yönelmesi
sonucunda, menkul kıymetler portföyü, bankaların plasmanları arasında en yüksek artış gösteren varlıklar oldu. Bşaka bir deyişle, kamunun artan bütçe açığı ve borçlanma ihtiyacı ile bankalara yeniden gün doğdu. Böylece, son yıllarda gerileme eğilimi gösteren menkul kıymetler portföyünün toplam aktifler içindeki payı, 2008 yılı sonundaki yüzde 26,5’lik seviyesinden, 2009 ‘da yüzde 30’ları geçti. Bu dönemde, net faiz marjındaki artış, bankacılık sektörü karlılığındaki artışın en önemli sebeplerinden biri oldu. Merkez Bankası’nın bu dönemde kısa vadeli faiz oranlarında gerçekleştirdiği indirimin, büyük bir bölümü kısa vadeli olan mevduatların faizine yansımasına karşın; kredi faiz oranlarına aynı oranda yansıtılmadı, kredi fazinde bankalar bildiklerini okudular. Diğer yandan, mevduat ortalama vadesine göre daha uzun vadeli olan iç borçlanma senetlerinin sene başındaki yüksek faizlerden alınmış olması da kar patlamasına etken oldu. Sistemi finanse etmek yerine devlete borç verme işinde en çok göze çarpan bankaların, Ziraat, Halk ve Akbank olması dikkat çekici.
Özetle, bu dönemde kredilerden ve vadeye kadar elde tutulacak menkul kıymetlerden elde edilen faizler ile sermaye piyasası işlem karlarındaki artış, karlılığın artmasındaki belirleyici faktörler oldu.
***
Bankalar, kriz ikliminde, kara kış ortamında bahar yaşayıp karlarını tırmandırırken, bundan sayıları 172 bini bulan çalışanlara ne düştü? Banka çalışanları , aynı ölçüde artan karlılılıktan pay aldılar mı?
Bu soruyu yanıtlamaya geçmeden bankacıların profilinden kısaca söz etmekte fayda var; 2001 krizi ile önemli bir ayıklanma yaşayan kapatılan,devralınan, birleştirilen, el değiştirilen bankaların sonuçta, esaslı bir konsolidasyondan sonra sayıları 2002’de 54 iken 2009’da 45’e düşmüş durumda.Bunlara 4 “faizsiz banka” ya da akatılım bankasını da katmak gerekir.
Seleksiyon, tabi ki mevduat bankalar kesiminde yaşandı ve 2002’de sayıları 40 olan mevduat bankası sayısı 2009’da 32. Bu konsolidasyon sonrası bankacılık büyüdü, şube ve personel sayısı arttı, yabancılaşma arttı..
2002’den 2009’a 6 bin olan şube sayısı 9 bine; 123 bin olan personel sayısı da 172 binlere çıktı. Yani şubede yüzde 50, personelde yüzde 40 artış…
Bankacılık kesimi, “beyaz yakalı” çalışan kesimi…Bankalar Birliği verilerine göre, 172 bin banka çalışanının 122 bini yani yüzde 70’i yüksek okul mezunu. Personelin 8 bin 300’ü de yüksek lisans ve doktora diplomasına sahip. Sektör çalışan profilinin bir özelliği de erkek ve kadın istihdamının birbirine eşit olması, kadın çalışan sayısının, sağlık, eğitim işkolları bir tarafa bırakıldığında, en yüksek sektör olması…
***
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu(BDDK) verilerine göre, krizin etkisiyle 2002’de yüzde 88 görünen personel ödemelerinin karlara oranı, izleyen yıllarda karların artması ile değişti ve 2008’de yüzde 58,8’e ulaştı. Ancak, 2009’da fark edilir bir değşim yaşandı ve 2008’deki bankacılık sistemi personel ödemelerinin toplam banka karlarına oranı, yüzde 59’dan yüzde 41’e kadar düştü.
Kaynak: BDDK
Toplamı 45 olan bankaların 9 bin 36 şubesinde çalışan 172 bin 403 personelin giderleri 2008’de 9,8 milyar TL iken 2009’da sadece yüzde 6 arttı. Bu TÜFE artışının bile 1 puan gerisinde bir artış. Buradan, yüzde 50 kar artışına tekabül eden büyümeden, çalışanların payına bir şey düşmemiş, sonucuna varılabilir.
Bu adaletsiz bölüşümde, bankacılık sektöründe, yüksek eğitimli, bilinçli olması beklenen çalışan profiline karşın, örgütlenmenin çok zayıf olması, en önemli etken. Birçok bankada sandık-işyeri sendikası üyeliği, bağımsız örgütlenmenin ve hak mücadelesinin önünü kesmiş durumda.