Mustafa Sönmez
Döviz kuru üstüne “Filler kavgası” giderek kızışıyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi,TİM’in aşırı değerlenmiş kur politikasına muhalefeti-görünüşte- artıyor. TİM’e desteği de kabineden Devlet Bakanı Zafer Çağlayan –görünüşte- veriyor. Hedefe, Merkez Bankası konuyor. Merkez Bankası, isterse kuru ayarlayabilir, aşırı değerliliğini giderir, diyorlar. Mesela döviz alarak rezervini 75 milyar dolardan 100 milyar dolara doğru çıkararak bunu yapabilir iddiasını RTE’ye de söylettiler.
Merkez Bankası Başkanı Yılmaz, 100 milyar dolarlık döviz rezervine ulaşmanın 20 milyar dolar maliyeti olduğunu hatırlatıyor, bunun bile derde deva olmayacağını ekliyor. Mevcut kur politikasının, Merkez Bankası’nın fiyat istikrarı hedefini kolaylaştırdığı biliniyor. Düşük kur, sıcak para akışını, akış , ithalatı hızlandırarak fiyatları terbiye ediyor. Merkez Bankası bu kur politikasını o nedenle de değiştirmek istemiyor. Ama Zafer Çağlayan, RTE üslubu ile, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı da neymiş, yetki elimizde gerekirse değiştiririz anlamında kükrüyor, MB’yi güya tehdit ediyor.
***
Eğri oturup doğru konuşulursa, kur, faiz politikaları “bağımsız” Merkez Bankası yetkisinde görünse de siyasi iktidardan bağımsız değil. Hele ki AKP buna- fiiliyatta- izin verir mi? İzlenen “dalgalı kur politikası”, 2001 krizinden bu yana Türkiye kapitalizminin ihtiyacı olan dış kaynağın, öncelikle de borsaya, devlet kağıtlarına sıcak para biçiminde gelmesini sağlıyor. Ancak, biliniyor ki, bu sıcak para girişi coştukça, dövizi ucuzlatıyor. Bu da ithalatı kamçılayıp ihracatın cazibesini azaltıyor. Yükselen dış ticaret açığını büyük cari açıklar izliyor.
Haziran 2008’da 28 milyarı bulan ve yılı 42 milyar dolarla kapatan cari açık, o yılın milli gelirinin de yüzde 8’ine yakın bir büyüklüğe ulaşmıştı. Krizle birlikte ekonomi küçüldükçe, ithalat ihtiyacı , dolayısıyla cari açık da düştü ve 2009’un 6’ncı ayında 7 milyar dolar dolayına düşerken milli gelire göre büyüklüğü de yüzde 3’ün altına indi. Peki, krizden çıkışta, yani 2010’un 6’ncı ayında? Büyüklük 21 milyar doları, milli gelire oranı da yüzde 6,2’yi buldu. Yeniden alarm veriyor. Yıl sonunda 40 milyar doları aşması kesin. Bu da önemli bir kırılganlık. TİM de bunu hatırlatıyor. Sıcak para borsada varlık değerlerini şişiriyor, balon yapıyor. Yarın satar giderse, balon fena patlar, diye uyarıyor.
TİM, bu anlamda haksız değil. 2009’un ikinci yarısında ve 2010’da yeniden Türkiye’yi adres bilen sıcak para toplamda 110 milyar dolara kadar çıkmış durumda. Bu da dolar kurunu örneğin 1.50 TL’nin altına itmiş durumda, daha da itebilir. Haliyle ihracatçılar, bu düşük kurun para kazandırmadığından şikayetçiler. Yalnız, TİM’in tümüne şamil bir görüş değildir bu. Çünkü biliniyor ki, ihracatçıların önemli bir kısmı üretimlerinde yüzde 70-80’lere varan ithal girdi kulanıyorlar. Dolayısıyla ucuz kur, onlara ucuz ithalat imkanı da veriyor. O nedenle TİM’i ayrıştırmak, filler kavgasını doğru anlamak lazım. Bu kur politikasından gerçekte mağdur olanlar, tekstil, konfeksiyon, giyim, cam-seramik ihracatçı sanayicilerinden oluşan “net ihracatçılar”. …Kimya, demir-çelik, elektronik gibi “çakma ihracatçı sektörlerin”, net ithalatçıların ve tabii ki üçte biri devlete ait 265 milyar dolarlık dış borç riski olanların, mevcut kur politikasına fazla itirazları yok.
***
RTE hükümeti, TİM yönetimini destekliyor görünse de, gerçekte, mevcut kur politikasına bağımlı ve devamından yana. Niye mi? Birçok getirisinin yanında, bu kur politikası bütçe açığını daraltıcı, kamu borçlarındaki büyümeyi yavaşlatıcı etkiler de yaratıyor. Coşan ithalat ve iç tüketim, bütçenin KDV,ÖTV gelirlerini artırarak bütçe açığını ilk 6 ayda, milli gelirin yüzde 3’üne geriletmede etkili oldu. Bu oran 2009’un tamamında yüzde 6’ya yaklaşıyordu. Sıcak para akışının bir yararı da kamu borç stokuna. 2008 sonunda 380 milyar TL olan stok, 2009 sonunda yüzde 16 artışla 441 milyar TL ye çıkmış ve milli gelire oranı yüzde 46’yı geçmişti. 2010’da ise borçlanmanın maliyeti azaldı, stok artışının hızı epeyi yavaşladı ve stok 458 milyar TL’ye çıksa da artışı yüzde 4’ün altında kaldı, milli gelire göre büyüklüğü de yüzde 44,7’ye düştü.
Bütçe açığı ve kamu borç yükünde sıcak paranın getirdiği rahatlama, AKP’nin 2011 seçimleri öncesi elini de güçlendiriyor. Daha gevşek bir maliye politikası izleme imkanını artırıyor. O nedenle bu sıcak para bağımlılığından - görünüşte TİM’i pışpışlasa da – vazgeçmez AKP iktidarı…