Sayfalar

8 Aralık 2010 Çarşamba

Devlet Bütçesinde Polis Sağlıktan Önde…

Mustafa Sönmez

Bağımlı kapitalizmin hüküm sürdüğü bu ülkede hiçbir dönem, Batılı anlamda bir demokrasi olmadı, bu gidişle de olmayacak. Bol soslu “ileri demokrasi” teranelerine karşın tamamen örgütsüzleştirilmiş, hakları kullandırılmayan bir toplumuz biz. 13 milyon ücretliye karşılık toplu sözleşme hakkını kullanabilen sayısı 300 bini geçmezken, grev hakkını kullanabilenlerin sayısı yılda bini bile bulmazken nasıl bir demokrasiden söz edebilirsiniz ?

Resmi işsiz sayısı 3 milyon ve bunların 1 milyonu 15 ila 24 yaş arası gençler. Çoğu çocuk, özellikle kız çocukları, ilkokuldan sonra eğitim alamıyor. Ortaöğrenimini tamamlayan üniversiteye gidemiyor. Üniversitede okuyan yarının işsizliğinden korkuyor, tedirgin. Üniversite bitiren iş bulamıyor. Böyle bir gençlik patlamaz da ne yapar? Böyle bir gençlik yarınını kaybetmemek için bugünden bir araya gelip tepki koymasın, bağırmasın, endişelerini dile getirmesin de ne yapsın?

***

Neoliberal bağımlı kapitalizmin yürütme organı AKP iktidarı bu azgelişmiş idare tarzını şimdilerde dinci bir otoriterliğe doğru büküyor. 12 Eylül’den kalan tüm yasakları muhkemleştiriyor. Olası tepkileri de cemaatçi bir polis devleti eliyle, kan ve gözyaşı akıtarak bastırıyor. Devletin bütçesi de bu yapıyı sürdürmeye dönük harcanıyor.

Üçte ikisi KDV,ÖTV gibi dolaylı vergiler olarak tüketici halktan ve yine doğrudan olanı da ağırlıkla bordro mahkumu işçi, memur,emekliden toplanan vergilerin nereye harcandığına göz attığımızda, nasıl bir ülke olduğumuz kendiliğinden ortaya çıkıyor zaten.
Bu yılın Ocak-Ekim döneminde bütçe harcamaları 230 milyar TL’yi bulmuş. Peki nereye, ne için harcanmış bütçe ? Bir kere yüzde 22’ si , işçi primlerinin üstüne yatarak SGK’ya devasa açıklar verdirenleri ödüllendirircesine, sosyal güvenlik açıklarını kapatmak için harcanmış. İkinci sırada ne var? Çoğu rantiyelere, dış kreditörlere ödenen faizlere harcanmış . Ne kadar? Bütçenin yüzde 18’i. Üçüncü sırada 16 milyon öğrenci için lütfedilip ayrılan eğitim bütçesi var ki toplamı 32 milyar TL, oranı da yüzde 14. Devletin yönetimine ayrılan yüzde 14’e yakın payı da geçtikten sonra ne geliyor? Polis-mahkeme,cezaevi harcamaları…Öyle böyle değil bütçeden yaklaşık 15 milyar TL harcanmış bu baskı mekanizması için.Yani bütçenin yüzde 6,5’u …




Kaynak;Muhasebat Genel Müdürlüğü veri tabanı

Devletin baskı mekanizmasına 15 milyar TL harcanırken halkın sağlığı için harcanan para, bundan 3 milyar TL eksik. Yani, sağlığın, polis-hapis harcamalarının gerisinden geldiği bir ülke burası…

***
Böyle olduğu için, RTE’nin söz ve eylemlerine karşı görüşlerini halka duyurmak için toplantı ve gösteri yürüyüşü yapmak isteyen gençler dövülüyor. “İleri demokrasi”mizde, grev ve toplu sözleşme hakkının olmadığı gibi, son olaylar, ‘toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı’nın (kısaca toplantı hakkı) olmadığını da gösterdi ve polisin yurttaşlara karşı ne kadar acımasız olduğunu da sergiledi.

Olayların televizyonlara yansıyan görüntüleri izlenirken İstanbul Emniyet Müdürü, bu görüntülerden hiç rahatsız olmuş mudur acaba? Polisi uzun coplarla saldıran, biber gazını olanca hızıyla yakınındaki gençlerin yüzüne boşaltmasından rahatsız olmayan biri, nasıl İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün başında tutulur ? Çocuklarına bu zulmün reva görüldüğü hangi aile, kim, kendini artık emniyette, huzurlu hisseder?

Bugün yürürlükteki, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası toplantı hakkını önleyen birçok madde içeriyor. Bu yasa 1983 yılında çıkarılmıştı, 7 kez değiştirildi ama yine , bugün de, herkes, önceden izin almadan, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip değildir! Toplantı hakkının yazıldığı maddenin ikinci fıkrasında, bu hak, “Ancak…” larla iğdiş edilmiştir. Hak, bakın nasıl iğdiş edilmiş; (bu hak)… ‘millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla’ ve kanunla sınırlanabilecektir…

Yasa, , ‘Toplantı hakkı serbesttir’ anlayışıyla yeniden yazılmalıdır.