Sayfalar

5 Mart 2011 Cumartesi

Yeni Adres

http://mustafasonmez.net/

Açıklama

Dün akşam saatlerinde blogun kapatıldığını duyurmuştum. Bugün yaptığım incelemeler sonunda kapatılan sadece benim blogum değil tüm blokların olduğudur. Buna sebep olarak da dijitürk’ün Diyarbakır’da bir blog üzerine açtığı dava sonucunda bloğun kapatıldığı ve bununla yetinilmeyip tüm blogların kapatılması olarak mahkeme kararı çıkardığı yönündedir.

Bu alınan karar da yanlıştır. Suç kişisel olup tüm kesimleri bağlamamaktadır. Bu kararı alan mahkeme ve bunu ortaya koyanlar da bundan tabii haberdardırlar.

Öyleyse gelin biraz paronaya yapalım. Nasıl olsa bizler “PARONAYAK’IZ” ya bunu hareketlendirelim.

Adamın biri çıkıyor maç yayınlarını blog üzerinden nasıl yapıyorsa yapıp yayınlıyor. Dikkat edin burası Diyarbakır ve yayın yapılan merkez başka bir adres değildir. Arkasından tespitler yapılıyor. Kişiler ve kişi neyse mahkemelik oluyor cezalandırılıyor. Dijitürk buna itiraz ediyor ve tüm blogların kapatılmasını istiyor. Mahkeme de bunu onaylıyor.Peki, bugün sesini duyurabilecek ve yazılarını tüm dünyayla paylaşabilecek vasıta olan bu blogların kapatılması neyi ortaya çıkarmıştır sizce?

Susturulan ve göz ardı edilen Aydınların sesi bu şekilde kesilmiştir.

Yazılı, Görsel ve sesli medya organları artık rahat bir şekilde diledikleri ve taraftarlarını konuşturabileceklerdir. Ve bunlara karşı cevap verecek bugün tek kesim kalmıştı, o da ellerinden alındı.

Yakında facebook, google gibi arama motorları ve iletişim ağları kesilir ve engellenirse hiç şaşırmayın çünkü güneyde yaşanan olayların organizasyonların internet üzerinden ve sosyal paylaşım ağları üzerinden başarıldığını düşünürsek bugün hükümetin bunu yaptırması ve bilinçli şekilde kontrol ediyor olması tesadüf değildir.Sonuç bu uygulamanın arkasında şirket ya da kuruluş aramaya gerek yoktur.Bu işin arkasında Hükümet vardır.Ve bu bağlamda çalışmalarını sürdürecektir.Bizler yine bir yolunu bulacak ve sizlere ulaşacağız. Yapılacak tüm engellemeler ve yıldırma çalışmaları bizi yolumuzdan asla ceviremiyecektir.Oluşan bu tablodan dolayı sizlerden özür dilemekteyim.

Mustafa Sönmez
mustafasnmz@hotmail.com
Beyodaları Sok. 4/6 Gümüşsuyu-Taksim…
0532 323 35 700212 251 36 19

2 Mart 2011 Çarşamba

Gelir Utancıyla Yüzleşememek…

Mustafa Sönmez

Yıllardır bölüşüm ile yazdıklarımı izleyenler bilirler; TÜİK’in , özellikle 2002’den bu yana yıllık olarak tekrarladığı “Gelir dağılımı araştırmaları”na, yine bu ankete bağlı olarak üretilen tüketim harcamaları, yoksulluk araştırmalarına ihtiyatla yaklaşılmasını öneririm. Rezerv koymamın nedeni, TÜİK’in izlediği metodoloji ile ilgilidir. TÜİK, araştırmasının “metaveri” kısmında izlenen yöntemle ilgili şöyle yazar: “ Hanehalkı Gelir Dağılımı’na ilişkin verilerin dayanağını hanehalklarının beyanları oluşturmaktadır.”

Peki yüz yüze görüşmede, hanelerin beyanlarına ne kadar güveneceğiz ? Örneğin, piramidin en tepesinde olan ve 2009 gelir pastasının yüzde 30,4’üne el koyduğu söylenen “krema”, yıllık gelirinin yaklaşık 65 bin TL olduğunu belirtmiş. Bu, “krema”nın hanesine –dikkat edin haneye diyorum, tek kişinin geliri demiyorum- aylık giren gelirin 5 bin 500 TL olduğu anlamına gelir. Şimdi buna inanacak mıyız? O zaman, kıdemli bir kamu görevlisi, bir doktor, bir mühendis, avukat, TÜİK haberlerini sayfasına koyan gazetenin editörü, bu araştırmayı sorgulamadan ahkam kesen köşe yazarının ailesi, bu toplumun “yüzde 10’luk kreması mıdır?
***
Devam edelim. TÜİK araştırması, ortalama aile gelirini, yıllık 21 bin TL olarak açıklıyor. 18,3 milyon hane olduğuna göre , paylaşılan pasta 390 milyar TL dolayında. İyi de, dönüp 2009’un GSYİH’na, yani milli gelirine bakalım ne kadar? 952 milyar TL. Diyelim ki, bunun yüzde 80’i, yani 761 milyar TL’si “kullanılabilir gelir” olarak hanelere girdi. Peki 761 milyar TL nere, TÜİK’in gelir dağılımında bölüşüldü, dediği 390 milyar TL nere? Arada tam 370 milyar TL fark var. Yani TÜİK anketörlerinin yüz yüze görüşüp ailelerin beyan ettiklerinin üstünde 371 milyar TL var. Bu kadar beyan edilmemiş geliri yok sayarak, beyan edilenin gruplar arasında dağılımının “Bilimsel araştırma” olarak topluma , dünyaya açıklanmasını nasıl makul karşılayabiliriz?
***
Açık ki, gelirini saklayan, beyan etmeyenler üst gelir gruplarıdır. Alttaki işsiz ya da düşük ücretli gelirini niye saklasın, ne kadarını saklasın ? Ama biliyoruz ki, üst gelir grupları, eve, kar, faiz, kira geliri olarak giren gelirlerini beyan etmez. Bu gelirlerin önemli bir kısmının vergiden kaçırılmış gelir olduğu sır değildir. Anketöre beyan edip de başını mı ağrıtsın krema? Çoğu, anketöre kapı bile açmaz.

Gelir dağılımı araştırmaları, medeni ülkelerin çoğunda böyle yapılıyor. Ama, bizim gibi “vergi cenneti” olmayan ülkelerde bu araştırmalar daha inandırıcıdır. Gelirleri, zaten kayıt alında olanlar , niye yanlış beyanda bulunsun? Bir de bu yolla elde edilen bilgilerin çapraz bulgularla test edilmesi gerekir. Biz de bu işlem de yapılmıyor. Dolayısıyla, en üstteki yüzde 10 gelir grubu ile en alttaki yoksul yüzde 10’un geliri arasında 100’e 8 olarak açıklanan gelir uçurumu , eksik beyan edilen gelirler dikkate alınsa, gerçekte çok daha büyüktür.




Türkiye, gelirin adaletsiz dağıtıldığı bir ülke. Bu kesin. Nüfusun çalışabilir olanının yüzde 51’i işgücü değil bir kere, yani mal ve hizmet üretmiyor. İşgücü tanımına girenlerin de 3 milyonu yani yüzde 12’si resmi işsiz, yüzde 8 kadarı , yani bir 2 milyonu da “kahve işsizi”. Gerçek işsizlik yüzde 20 dolayında. Ev kadını sayılıp eve tıkılan kadın sayısı 12 milyon. İşi olanların yüzde 65’i ücrete, maaşa talim ediyor. Ama ücretlilerin sendikası yok, toplu sözleşmesi yok…Böyle bir toplumda gelir, biraz olsun adil bölüşülüyor olabilir mi? Üstelik yıllardır iyileşen bir şey yok. İşte krizde geçen, 2009’da, bırakın reel ücretleri nominal ücretler bile geriletildi. İşsizlik arttı. Sonuçta, bu şaibeli araştırma bile gösteriyor ki, sadece “Top 10”in geliri artmış, diğer dilimler kriz öncesine göre gelir kaybetmiş.

Yoksulluğun ve adaleti olmayan bölüşümün fotoğrafı bile çekilemiyor. Ama ne gam!..Böyle bir ayıpla yüzleşmek niye ? Ayıbı, utancı zaten yaşıyoruz, ölçsek ne olacak? Değiştirebiliyor muyuz bu zulmü, onu konuşalım…